MANİSA MESİR ŞENLİKLERİ
GENEL KÜLTÜROsmanlı padişahlarından Yavuz Sultan Selim'in eşi, Kanuni Sultan Süleyman'ın annesi Ayşe Hafsa Sultan'ın iyileştirilmesi için dönemin ünlü hekimi Merkez Efendi tarafından 41 çeşit baharat karıştırılarak elde edilen mesir macunu 469 yıldır üretiliyor.
Anadolu’nun en eski tarihi kentlerinden olan “Şehzadeler Şehri” Manisa’da Mesir Macunu geleneği 1539 yılından itibaren günümüze kadar gelmiştir.
Mesirin ortaya çıkışı hakkında çeşitli inanışlar bulunmaktadır.
İnanışa göre; Yavuz Sultan Selim’in eşi ve Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan, Manisa’da bulunduğu sırada hastalanır. Hastalığı çok ciddidir. Birçok hekime muayene olan Hafsa Sultan bir türlü iyileşemez. Son olarak kendisinin kurduğu Sultan külliyesi zaviye ve imaretinin idaresi görevinde bulunan Merkez Efendi’ye müracaat ederler. Merkez Efendi 41 çeşit baharat ve bitkiden meydana gelen bir karışım hazırlayarak bu karışımın macun haline getirilmesini bizzat kendisi sağlayarak Hafsa Sultan’ın hızla iyileşme periyoduna girmesini sağlamış olur. Hafsa Sultan’da hastalığına kısa sürede şifa bulunmasına vesile olan bu macunun nevruz günü ilkbaharın ilk günlerinde halka saçılmasını emreder. Her yiyenin mesir macunundan zihinsel, ruhsal ve vücudun çalışma mekanizmaları itibariyle fayda görmesi sonucunda Mesir Macununun şöhreti sonunda Osmanlı sınırlarının da dışına yayılmaya başlamıştır.
Dualarla karıştırılarak hazırlanmış bu macun, ufak kağıtlara sarılarak mesir şekeri haline getirilmiş ve caminin minarelerinin şerefelerinden halka saçılmıştır.
O günden bugüne kadar Sultan Cami’nden halka saçılması devam etmektedir.
Kültürel ve geleneksel çeşitli uygulamaları içeren ve baharın başlangıcı olarak kabul edilen Nevruz haftasında (21-24 Mart) kutlanan Mesir Macunu Festivali, Manisa'da yaklaşık 400 yıldır devam etmektedir.
Manisa’yı Mesir’i Tanıtma ve Turizm Derneği, festivale gönüllü katkı sağlayan en önemli kuruluşlardan biridir. Bünyesinde yer alan araştırmacılar tarafından, Mesir Macunu Festivaline yönelik araştırma ve yayın çalışmaları sürdürülmektedir. Dernek, yapılan her festivale ilişkin görsel, yazılı ve işitsel dokümandan oluşan geniş bir arşive sahiptir. Manisa Valiliği, Manisa Belediye Başkanlığı ve Manisa’yı Mesir’i Tanıtma ve Turizm Derneği tarafından organize edilen Mesir Macunu Festivali’ne özel kurulan internet sitesi (http://www.mesirfestivali.com) aracılığıyla Festival’e ilişkin tüm güncel haberler ve duyurular kamuoyu ile paylaşılmaktadır. Ayrıca Manisa’da bulunan Celal Bayar Üniversitesi, Festival’e yönelik akademik araştırmalara ve sempozyum, panel gibi bilimsel toplantılara ev sahipliği yapmaktadır.
Her yıl düzenlenen Uluslararası Manisa Mesir Festivali Fotoğraf Yarışması, Festival’in tanıtımına katkı sağlarken, yerel ve ulusal medyada Mesir Macunu Festivali ile ilgili haberler geniş yer bulmaktadır.
Mesir Macunu Festivali 2012 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirasının Temsili Listesi’ne ülkemiz adına kaydettirilmiştir.
MANİSA ŞİFAHANESİ
Bir sonbahar günü hastalanan Ayşe Hafsa Sultan, Merkez Efendi’nin hazırlamış olduğu ve 41 çeşit bitki ve baharat karışımından meydana gelen macun sayesinde sağlığına kavuşunca bu macunun halka dağıtılmasını istemiştir. Vücut bağışıklığını artıran macun, zamanla Sultan Camii kubbelerinden halka saçılmış, saçımın özellikle Nevruz’a denk gelmesi, geleneksel bir Türk kültür öğesinin yeni bir form ve muhtevada yaşamasına, günümüze intikaline vesile olmuştur.
Darüşşifa kitabesine göre, H.946/M. 1539-1540 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman tarafından annesi adına yaptırılmıştır. Külliyenin mimarı Acem Ali, darüşşifanında planlayıcısı olmalıdır. Fakat Acem Ali darüşşifayı tamamlayamadan ölmüştür.
Külliyenin onarım gördüğü tarihlerde darüşşifanın da onarılmış olması mümkündür. 1922 Yunan İşgalinde yakılan yapı, 1962-1963 lerde restore edilmiştir.
Daha sonra uzun bir süre boş kalan yapı 1996 yılında Celel Bayar Üniversitesine tahsis edilmiş ve 30 Kasım 2013 günü Celal Bayar Üniversitesi tarafından Hafsa Sultan Tıp Tarihi Müzesi olarak hizmete açılmıştır.
Osmanlı Devleti’nin tarihi seyri içinde özellikle Fatih Sultan Mehmet (1451-1481) den itibaren tıp alanında önemli gelişmeler yaşandığı görülmektedir. Ayrıca bu dönemde devlet tarafından Hekimbaşılık müessesesinin temellerinin atılması da sağlık hizmetlerine verilen önemin bir göstergesidir. Bazı hastalıkların bulaşıcı olduğunu keşfeden Osmanlı hekimleri buna göre tedavi usulleri geliştirmiş ve kurulan hastanelerde özellikli hastalığın tedavisi için ayrı bölümler oluşturulmuştur. Avrupa’da örneklerine çok sonra rastlanılan hasta ve yakınlarının rızasının alınması (Rıza Senedi) uygulaması Osmanlılarda daha ilk dönemlerden itibaren rastlanmaktadır. Kendilerine İbn-i Sina ve Zehravi gibi ünlü İslam tıp alimleri örnek alan Osmanlı hekimleri Avrupalı meslektaşlarından çok daha önce kan dolaşımını, mikrop vs. tespit etmişler ve hastalıkların tedavisinde bu bilgiden faydalanmaya başlamışlardır.
Osmanlı hekimleri geliştirdikleri yeni tedavi yöntemleri yanında, çok eskiden beri kullanılan tedavi yöntemlerini de uygulamaya devam etmişleridir. Bunların başında birçok hastalığın tedavisinde kullanılan hacamat ve dağlama gibi tedavi yöntemleri en başta gelenlerdir. Ayrıca tıp biliminin önemli kollarından biri olan göz hastalıkları ve tedavi yöntemlerininde Osmanlı tıp yazmalarında önemli yer tuttuğu görülmektedir. Osmanlı hekimlerinin yaptığı bazı ameliyatlar halen uygulanmaya devam olunmaktadır.
Osmanlı’nın Mâl-i hulyâ dediği (melankoli), kara sevdâ dediği (isteri), ateh-i kable’l-miâd dediği (şizofreni), ayrı metodlarla tedavi gören akıl hastalıkları idi. İlâç, istirahat, gıda ve çiçek çeşitleri, musiki, meşguliyet, tedavi yollarından bazıları idi. Besin ve çiçek çeşitleri koku, renk, şekil, tad ilave olarak ada kullanılmıştır. Türk musikisi makam ve usullerin ayrı karakterleri bakımından farklı etkiler yapacağı için, hastanın durumuna göre dikkatli kullanılması gerektiğini yazar. Bu ise, hekimin derin musiki kültürü bilmesini gerektirir. Musiki ile tedavinin uygulamalı olarak ancak 1965 (ABD) da başladığı göz önüne alınırsa tarihin derinliklerindeki tecrübelerimizin ne denli etkin ve zengin olduğu anlaşılır.
İlginizi Çekebilir
303 YILLIK GELENEK KORUNUYOR
Bayram tatlılarından "Muğla Saraylısı"yla 303 yıllık gelenek korunuyor.
DUMLUPINAR DENİZALTISININ ACI HİKAYESİ
İHBARI MECBURİ HASTALIK : ŞAP
20 MART DÜNYA MUTLULUK GÜNÜ
Bugün 20 Mart Birleşmiş Milletler Uluslararası Mutluluk Günü... 2013 yılı itibariyle Birleşmiş Milletler mutluluk ve mutlu olma farkındalığımızı arttırmak adına 20 Mart'ı Uluslararası Mutluluk Günü ilan etti.