Emel Eva Tokuyan

Emel Eva Tokuyan

Mail: emeltokuyan@gmail.com

ANAHTAR 

Her şey değişiyor. Heraklitos’un dediği gibi; “Değişmeyen tek şey değişimdir” Evimizde oturup, işimize giderken,  hayatın getirdiği, kendimizce çok önemli(!) sıradan işleri yerine getirirken, Kronos üzerimizden akıp gidiyor. Zihnimizin algılayabildiği, duygularımızın hissedebildiği, elimizin uzanabildiği kişisel deneyimlerimizden olan ibaret kendi küçük evrenimizde dönenirken,  güneşler doğuyor, ay batıyor ardı ardına. Bizim eremediğimiz yerlerde, bilemediğimiz kişilerin yöneldiği yönlerin, aldığı kararların şekillendirdiği günlere uyanıyoruz. İnsan her şeye alışır diyorlar. Öyle yapıyoruz, elden ne gelir başka. Kullandığımız araçlar değişiyor, kendimizi ifade etme şeklimiz sonra… Şekil verdiklerimiz de bizi şekillendiriyor. Ama yine de anlamadığım bir şeyler oluyor. Bu kadar değişirken her şey, akıp giderken, hiç değişmeyen bir şeyler oluyor. Zaman tekerleği dönerken belli periyotlarla aynı noktaya gelişimiz değişmiyor mesela. Kıymet bilemeyişimiz değişmiyor galiba, yüzeyselliğimiz de… Eli yüzü düzgün giysiler ardında yolunu yitirmiş çarpık bir şeyler… Anlam yerini anlamsızlığa bırakıyor. Güven maske giymiş manipülasyonlara, merhamet-sevgi-samimiyet kavramlarının içi boşaltılıp bir pazarlama nesnesine dönüşüyor.  

Bilgi çok bilgelik yok Derinlik nerede? Fiziksel mesafenin getirdiği zorunluluklar nedeniyle her platformun sanala taşınması ile daha da batar oldu tüm bu –mış’lar gözüme. Belki kapalı kapılar ardında bilen?-miş gibi yapanlardan bu kadar haberdar değildik önce. Şimdi kendine bir unvan atfedenlerin bolca canlı yayın yapışıyla ortaya saçılan, hamlıktan küstahlığa varan söylemler, duruşlar, kendine bir şey vermemişken ne sunabilir diğer insanlara.  Ahh güzel insan kardeşlerim. Evet, hepimiz arıyoruz. Haklısınız kısacık ömürlerimizde ne değerli? Neyin peşine düşmeli? Neden acı çekiyoruz? Neden başımıza bunlar geliyor? Nasıl mutlu oluruz? … Daha bir dolu soruyla taşıp taşıyoruz. Okullarda da öğretmediler hayatın bilgisini. Hep birlikte kurbağa öpme toplu törenlerine katılıyoruz. Bir ihtimal tüm bu yanıtları bilen prensi kurbağaların içinde bulma çabasıyla. Anlıyorum aramaktan ve denemekten vazgeçmek de olmaz. Belki de çözüm başka bir şeydedir. Belki de o kadar çok aramaya odaklıyız ki bulmayı unuttuk. Belki de sadece büyüleyici güzellikleri ile bizi cezbeden bahçelerde dolaşmak istiyoruzdur. Bir bilgiden diğerine, bir bilen olduğunu söyleyenden bir başka bilgiç geçinene… Tüm bu zaman bizi de alabildiğine yüzeysel yapmıştır, bulamıyoruz görünen altındaki yanıtları, bu nedenle. Belki tek bir çiçeği anlamak ve tanımak için dursak ve her şeye saçarak dağıttığımız ilgimizi ona odaklasak her şeyin cevabını sunacaktır bize.  

Belki de yosun değil,  çınar olmak lazım gelir bu hayatta. Yosun öylesine gelişigüzel ve minicik dokunuşlarla yapışır kayalara. Bundandır kısacık hayatı ve gelgeçliği. Çınar öyle mi ya? Daha derine uzatır köklerini, güçlü kollarıyla kavrar toprağın derinindeki bilgeliği. Tanıklık eder yüzlerce yıla, kara, ayaza, fırtınaya, kavuran sıcağa dayanır dimdik ayakta. Kökleri kadar güçlüdür ağaç, köklerini derinleştirdiği kadar yükseltebilir kendini gökyüzünde yukarılara. 

Çınara dönmüş kadim her bilgi der ki: Her şey, tek bir şeyin içinde gizli. Tek doğru yanıt, sebatla gidilen tek yol, uygulamayla taçlanmış tek doğru bilgi açacak tüm sorulara ait sandığın kilidini. Samimiyetle yürüdüğünde derinlere, köklerine ulaştıkça küle dönüşecek her yanlış bilgi, kaybolacak bunca zaman bin bir zahmetle taşıdığın yükler. . Çiçekten çiçeğe koşma, kayalara tutunma, dalgalarla oyalanma, kendinden saklanma.  

Her şeyin HİÇ, HİÇ’ in her şey olduğu anahtar derinde, sende, içinde, elinde, ilerle kavuş kendine… 

Emel Eva Tokuyan 

Facebook Yorum

Yorum Yazın