Emel Eva Tokuyan

Emel Eva Tokuyan

Mail: emeltokuyan@gmail.com

AZ SEÇİLEN YOL!

Her boş fırsatta kitabımı alıp çay molası verirdim. Bir keresinde elimdeki kalın kitaba bakıp “Ben hayatımda bir tane kitap okudum, o da böyle çok kalındı. Yılmaz Güney’in… çok severim. Zor oldu bitirmesi ama sonuna kadar okudum. Onun hatırına… Başka da kitap okumadım” demişti.

Yaptığımız bir etkinlik gazetede yayınlanmış masanın üzerinde duruyordu. Çaycı arkadaşın dikkatini çekmiş olacak ki oturup okumaya başladı. Ben de onu izliyordum. Az sonra gazeteyi masaya kızarak ittirdi.Neden kızdığını sordum.O da “Hocam burada felsefe çalışırsak kendimizi daha iyi anlar tanırız, daha mutlu oluruz, demişsiniz.Ben kendimi tanıdıkça sevemiyorum.Ne biçim bir insanım diyorum..”dedi. Ben de ona  “Evet haklısın kendimizde sevmekte zorlandığımız yanlar olabilir ama bunu fark etmek en önemli basamak. İşte bu yüzden felsefe çalışmaya çok hazırsın. Bizim felsefe seminerlerine gelsen ne iyi olur” dedim gülümseyerek.

Her insanın içinde doğal filozof bir yan var nihayetinde. İnsan doğası gereği, gözlemci, meraklı ve öğrenmeye eğilimli “KENDİNİ TANI” Demiş bilenler defalarca. Ancak nasıl tanıyacağız kendimizi? Kendimizi tanımak zahmetli bir iş, uzun bir yol. Belki de bu yüzden az seçiliyor. Kendimize rağmen yolda kalmak ve yürümek için; iç güç, sebat, kararlılık, irade ve aşk gerekiyor. Sokrates sürekli peşinde dolanıp kendisine öğretmesini isteyen birini, bir gün büyükçe bir su kabına daldırmış soluksuz kalıncaya değin. Son çırpınışına kadar bekletmiş başını suda. Can havliyle nefes alınca sormuş bu kişi neden böyle bir şey yaptığını. Sokrates’in yanıtı şöyle olmuş:”İşte bu nefesi almaya duyduğun ihtiyaç kadar, kendini tanımaya ihtiyaç duyuyorsan peşimden gel!”

Çoğu zaman heveslerimiz oluyor, kararlarımız değil. Hevesimiz de ilk zorlukta sönüveriyor bazen. Çocuğun yeni bir oyuncak almasıyla bir öncekine ilgisini kaybetmesi gibi yeni moda bir kendini tanıma yolunu daha deneyerek oyalanıyoruz bazen de. Kendimizi tanıyalım evet ancak ilkin kendimizi masaya yatırıp bir doktor hassaslığında ne durumda olduğumuza bakalım. Tıpkı bizim çaycı gibi kendimize gerçekçi gözlerle bakarsak, belki de hiç hoşlanmayacağımız taraflarımızla karşılaşacağız. Ancak hayali bir “mükemmelim” algısındansa “gerçekçi” bir eksiği- fazlayı görmek daha iyi gelir hepimize. En azından dünden daha iyi ve yetkin olmak için ne yapabileceğimize ilişkin somut bir yol haritası oluşturma imkânı doğar,  kibrimiz bir yana koyabildiğimizde.

Bazen zaferler, bazen yenilgiler tadarız. İlerledik sanırken gerilediğimiz, geriledik sanırken ilerlediğimiz olur bazen de. Elbette bir miktar acı eşlik eder yürüyüşümüze. Ama hangi doğum kolay olmuş ki yeryüzünde. Aynı karbon atomunun çok uzun zaman basınca dayanarak en mükemmel formla elmasa dönüşmesi gibi, kendi ham kişiliğimizin kömüründen- bireyimizin ELMAS’ını çıkarmak “kendimizi tanımak” elimizde.

Facebook Yorum

Yorum Yazın