Posta Manisa’nın Berat Kandili nedeniyle pazartesi günü de çıkacağını öğrenince ve benden de bir yazı istenince, yine sevgi, barış, kardeşlik ve uzlaşma üzerine yazayım dedim. Gerçekten sevgiye ve uzlaşma kültürüne ihtiyacımız var. Ayrışma yerine birleşmeye ihtiyacımız var.
Kin ve nefreti yüreğimizden atıp yerine sevgiyi koymalıyız. Çünkü kin ve nefret insan yüreğine yüktür. Yüreğinde kin ve nefret olanlara bakın, kin ve nefretin yüzlerine yansıdığını görürsünüz. Kin ve nefreti yüreğinizden attığınızda yerini sevgi doldurur. Sevgi insan için, hava kadar su kadar önemli. Sevmezseniz, sevilmezseniz mutlu olamazsınız.
Doğayı, insanları her şeyi seveceksiniz. Yaşadığınız kenti, yaşadığınız ülkeyi seveceksiniz. Yaşadığın kenti sevmek, eşini, çocuklarını akrabalarını sevmek kadar önemlidir. İnsan yaşadığı kenti sevmiyorsa, mutlu olması mümkün değil. Yaşadığın kenti sevmek emek istiyor. Kenti sevmek için çaba göstermek gerekiyor. Kenti sevmek insana sorumluluklar yüklüyor. Kenti sevmemekse insanı mutsuz diyor. Ya sevecek mutlu olacaksınız ya da sevmeyerek mutsuzluğu yaşayacaksınız. Seçim sizin. Sevmeyi seçerseniz, çalışacaksınız. Ama mutlu olacaksınız. Ben yaşadığım kenti sevip, mutlu olmak isteyenlerdenim. Sevdiğim kent için çalışmam gerektiğini biliyorum. Yaşadığımız kenti sevmek, hemşerilerimizi de sevmemizi gerektiriyor. Yaşadığımız ülkeyi sevmek, yurttaşlarımızı da sevmeyi gerektiriyor.
Yunus Emre’nın bu dizelerini çok seviyorum; fırsat buldukça paylaşıyorum: Gelin tanış olalım/İşi kolay kılalım/Sevelim sevilelim/Bu dünya kimseye kalmaz.
Sevginin sözünü etmek yetmez. Sevgiyi içselleştirmeliyiz. Sevgiyi yaşamalıyız.
Ermişlerden birine sormuşlar bir gün. `Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?` `Bakın göstereyim.` demiş, ermiş.
Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine derken, tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş. Arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş: "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz." diye de bir şart koşmuş. "Peki" demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine "Şimdi" demiş ermiş. "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe." Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki arkadaşına uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.
"İşte" demiş ermiş: "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim arkadaşını düşünür de doyurursa, o da arkadaşı tarafından doyurulacaktır.
Sevgiyi gönülden doyasıya yaşayanların çoğaldığı toplumlarda, huzur, mutluluk, sevgi, barış dayanışma ve gelişme olur. Çevre cennete dönüşür. Arınma, temize çıkma kandiliniz kutlu olsun. Kin ve nefretten arının yüreğinizi sevgiyle dolsun…
Facebook Yorum
Yorum Yazın