Bir çiçek görüp de onun güzelliğine kapılmayan insan yoktur sanırım. Çiçekler hayatımızın her önemli anına eşlik ederler. Hayatımızın mutlu günlerinde,(evlilik-doğum-terfi-kutlama-anma) sevgimizi ifade ettiği gibi, en acılı zamanlarda da her güzelliğin solduğunu, geçiciliğini anlamanın ve kabullenişin, tesellinin zarif bir yoludur. Ölümün kaçınılmazlığını anlatır. Hayatımızın içinde ona bilinçsizce de olsa yer açmamız eski hafızamızdan kaynaklanır. Bu zarif varlıkların büyük bir gücü vardır.
Şimdiden yüzyıllar öncesinde çiçeğin bu gücünü bilenler Buda’ya sunu olarak çiçek düzenlemişler ve tapınaklara bırakmışlar. Bu sanat sonraları Çin’e gelmiş ve bu kültürden beslenmiş, sonrasında da Japonya’ya geçerek “İkebena” adını almış. Tapınaklarda yapılmasının ardından en çok Samurayların rağbet ettiği bir sanatmış ikebana (Çiçek Yolu) . Sonraki zamanlarda ise Japon erkekleri yapmış bu sanatı. Son birkaç yüzyıldır daha çok kadınların ilgilendiği bir sanat haline dönüşmüş.
İkebana, usta çırak ilişkisi içinde aktarılmış son zamanlara kadar. Öğretinin özü sözle aktarılamadığı için, zamanı geldikçe, öğrenci hazır oldukça hoca kendi yöntemleri ile çiçek yolunun basamaklarında ilerletirmiş öğrenciyi. Çünkü Japonya da bir sanat geçmiş de olduğu gibi bugün de sonuç için çalışılmaz. Amaç süreç ve bu süreç boyunca karakterin şekillendirilmesidir. Kişinin özü ile yakınlaşmasıdır. Onlar derinleşme ve karakterin formasyonu için bir yol olarak görürler her sanatı. “Sanat daha derin bir öz gerçeğe değinmiyorsa öğrenmeye değmez.” Bu nedenle bu yolu yürümek isteyen kişiden şu soruları yanıtlaması istenir:
-Yalnız bu sanattaki güzelliği mi arıyorsun? Yoksa sanatın evrensel ve bütünlük içindeki özüne mi ulaşmak istiyorsun? Ve öğrenciden seçim yapması istenir.
Her sanatta ve her işte olduğu gibi kişinin içinde bulunduğu zihinsel ve duygusal basamak düzenlediği çiçeğe yansır. Teknik yönü kolay olsa da kişinin hamlığı ve bencilliği bu yoldaki en büyük engeldir.
Bir kişi çiçek yolu aracılığı ile evrensel gönülle buluşmaya niyetlendi ise zamanla alçak gönüllülük, öz verililik, her varlığa saygı duymak, nezaket, sükunet içinde olmak, beklentisiz bir şekilde doğru olanı yapmak için hareket etmek tüm eylemlerinde yer eder.
Her ikebana'da üç temel esas vardır. Gökyüzü-insan-yeryüzü. Bu insanın içindeki üç yöne karşılık gelir. İnsan her düzenlemede kendi içindeki göksel tarafı ile temas ederken yersel tarafı ile uyumlulaştırarak dengeli ve ölçülü bir hale gelir. Hayatın doğal zorluklarında, günlük yaşamın telaşından sıyrılarak sevgi dolu yanıtlar vermesine olanak tanır. Çünkü doğanın sert koşullarda güçlükleri nasıl eğilip yol vererek uygun esnek davranışı sergilediğini anlamıştır. İnsan en çok ne ile temas ederse ona dönüşür. “Gül tutan elde gül kokusu kalır” Huzurla ve dengede kalarak yaşamanın en kadim yollarından biridir, bu sanatı çalışmak. Teorisini daha ayrıntılı öğrenmek ve uygulama yapmak isteyenleri Aktiffelsefe Bornova şubesindeki atölyeye bekliyorum
Emel Eva Tokuyan
Facebook Yorum
Yorum Yazın