Kendi zamanımıza tutsak yaşarken yanından geçip gideriz manevi mirasımızın. Büyük bir zenginlik içindeyken, kulak vermeyişimiz, dönüp de bakmayışımız, sahip çıkmayışımız, fakir bir yaşama iter bizi. Kulak versek yaşadığımız topraklardaki masallara, efsanelere belki de kendi hesabımıza göz ardı ettiğimiz bir yanımızı fark ettirmekle kalmayıp köklerimizle bağ kurdurduğu için daha güçlü adımlarla ilerlemeye olanak sağlayacak belki de. İçinden çıkaracağımız ders, bize söylemek istediği öğreti ise bizim inisiyatifimizde. Bakalım kimler nasıl bir önermeye varacak bu Anadolu efsanesinde. İşte bunlardan biri:*
“Bergama yakınlarında bir köyde bir yanı çınar, bir yanı ıhlamur olan ağacın öyküsü masalsı bir şekilde antik zamanlardan beridir anlatıla gelir: Bir gün Zeus ve Hermes eski püskü kıyafetlere bürünerek Bergama yakınlardaki köyleri dolaşmaya çıkar. Çaldıkları kapılardan bir misafirperverlik, buyur etme, ağırlama, göremezler. Ta ki Philemon ile Baukis’in kapısını çalana kadar. Birbirini seven, mutlu ama yoksulluk içinde yaşayan, bu çift kapılarına gelen iki konuğu sevinçle buyur ederler içeriye, oturturlar başköşeye. Yaşlı adam bahçeden bir lahana getirir. Kadıncağızda harladığı ateşin üzerine koyar tencereyi. İmkânları dâhilinde evlerinde ne varsa koyarlar sofraya. Bir güzel ağırlarlar misafirlerini.
Yemekten sonra Tanrılar “Buyurun çıkalım” der. Önde Zeus ve Hermes arkada bizim ihtiyarlar bir yamaca tırmanırlar. Arkalarına dönüp baktıklarında köyün sular altında kaldığını görürler şaşkınlıkla. Yaşlı çiftin kulübesinin yerinde ise mermer bir tapınağın yükselmiş olduğunu görürler. Tanrılar: “Ey iyi insanlar konukseverliğiniz armağansız kalmayacak. Dileyin ne dilerseniz?” derler. Bunun üzerine kendi aralarında konuşup karar varan yaşlı çift gönül tokluğu ile şunları söyler: “Biz bu yaşımıza kadar birlikte yaşadık. Birimiz daha önce ölürse geride kalan ihtiyar kollarıyla mezara taşıyamaz. Birlikte ölelim” Dilekleri kabul olur çiftin. Ne kadar ömürleri kaldıysa, o kadarını tapınağa bekçilik yaparak yaşarlar. Bir gün tapınağın önünde güneşlenip gençlik günlerini anarlarken Philemon, Baukis’in taze yeşil yapraklarla bezendiğini görür. Baukis de Philemon’un kollarının dallara dönüştüğünü. İki yaşlı ihtiyar “Mutlulukla Yaşadık” diyerek vedalaşırlar tamamen ağaca dönüşmeden önce. Bir yanı çınar, bir yanı ıhlamur olan tek bir ağaç Bergama’nın sırtlarında kök salarlar toprağın derinliklerine. Yıllar içinde kulaktan kulağa anlatılan efsanenin sisleri içinde hala ayakta dimdik bir mucize olarak durur, aynı kökten yükselen çınar ve ıhlamur ağacı o yörede”
*“Anadolu Efsaneleri” Kitabından alıntıdır. Anadolu’nun değerlerine sahip çıkan değerli insanımız Halikarnas Balıkçısının ruhu şad olsun!
Emel Eva Tokuyan
Facebook Yorum
Yorum Yazın