Bir zamanlar bir derviş münzevi bir hayat yaşarmış dağlarda. Kurtla kuşla konuşur, zamanın büyük bir bölümünü Tanrı’ya ibadet ile geçirirmiş. Birkaç hayvan beslermiş dervişimiz. Haftada bir kasabaya inip bu sütü satarak ufak tefek ihtiyaçlarını giderirmiş. Dervişin manevi gücünün ne kadar yüksek olduğu halk arasında da dillenirmiş. Öyle ya eğer çok yüksek bir maneviyatı olmasa onca yolu tülbente doldurduğu sütün tek damlası dökülmeden gelebilir miymiş kasabaya. Günler, haftalar, aylar böyle gelmiş geçmiş. Günlerden bir gün derviş yine sabah erkenden kalkıp, sağdığı sütü tülbente doldurup, kasabanın yolunu tutmuş. Her zamanki gibi tüccarın kapısını çalmış. Ancak o gün tüccar hasta imiş ve kapıyı bu sefer karısı açmış. Tüccarın karısı güzeller güzeli esmer bir hatun kişiymiş. Bebeğini emzirirken kapı çalınca aceleyle toparlanırken üstten bir düğmesi açık kalmış. Kapıyı açmış, Dervişin getirdiği süte uzanmış ve gerdanı görünmüş. Tam o esnada Dervişin gözü açık düğmeye kaymış ve tülbentteki süt bir anda yere saçılmış. Derviş utanç ve şaşkınlık içinde kaçıp kaybolmuş. Bu olayı duyan köyün dedesi başını sallayarak şunları söylemiş : “Marifet, keramet göstermek dağda tek başınayken tülbentte süt taşımak değil. Şehrin içinde yaşarken bunu yapabilmektir.”
Dağdaki dervişimiz kuşkusuz iyi niyetli ve kendince bir yol bulup çabalamak istemiş. Ancak bizim oyun alanımız hayattır. Kendini soyutlayarak ve sınamalardan uzak durarak yol kat edilebileceğini sanmak boşuna... Gerçek bir denemeye maruz kalmadan irademizin gücünü nereden bilebiliriz? İçimizde var olan temel içgüdüler kuşkusuz gerekli ve önemlidir Ancak onların doğasında her alanı işgal ederek yayılmak vardır. Bu tıpkı ağacın yaşamasına izin vermeyen sarmaşık gibidir. İçgüdülerimiz kaptan koltuğuna oturduğunda içimizdeki insan beninin yeşermesine izin vermez. . Arzular, yaşamı idame ettirme, güvenlik, konfor, öncelikle kendini gözeteme, iktidar, hırs, sınırsızca sahip olma ve tüketme… Dozundan fazla her şey zehirdir. İnsanlık tarihi temel içgüdülerin doz aşımından kaynaklanan trajedilerle doludur. Bireysel hayatlarımız da… Onları boş verdiğimizde, umursamadığımızda, bastırdığımızda yok olmazlar. Ortaya çıkacakları küçücük bir anı, bir çatlağı beklerler. Takva filmini izleyenler oradaki kahramanın kendi halinde yaşarken gerçek deneyimlerle karşılaştığında nasıl da içgüdülerinin oyuncağı olduğunu hatırlayacaklardır. Bu hikâyeyi okuyup da içinden Dervişi eleştirenler de olmuştur kuşkusuz. Oysa hangimiz bir başkasını eleştirecek veya yargıçlığa soyunacak kadar masumuz?
Ne vakit sahip olmadığımız bir yetiye sahipmişiz gibi davransak veya konuşsak hayat tam da bu konuda ne durumda olduğumuzu görmemizi sağlayacak olaylar örüntüsü içerisine bizi koyar. Buyur bakalım, görelim ne kadar ilerledin? Öfkenizi yönettiğinizi düşünüyorsanız tahammül sınırlarınızı zorlayan kişileri karşınıza çıkarır. Öfke içinizi yanardağlar gibi yakarken, onu zapt edip aklıselim ve adaletle davranabiliyor musunuz? Normal şartlar altında sevgiden, affetmekten bahsediyorsanız kalbinizi çatlatacak kadar kabul sınırlarınızı zorlayan olay ve kişilerle karşılaşırsınız. Bakalım onları affedebiliyor musunuz, sevebiliyor musunuz? Üstelik canınız o kadar yanarken? Cömert olduğunuzu düşünüyorsanız bunu uygulayarak ortaya çıkarmanızı gerektirecek şeyler yaşarsınız. Yarın belki bana lazım olur korkunu yenip, elinizdeki en iyiyi sunabiliyor musunuz hiçbir karşılık beklemeden? Çoğunlulukla başkalarının mutsuzluğuna neden olan haddi aşmış hırs ve iktidar gücünüzü ehlileştirmeyi başarabiliyor musunuz? Örnekler böyle uzar gider… İnsan kendinden yanadır hep. Kendini haklı çıkarmanın bir yolunu bulur elbet. Ancak her birimizin en içindeki varlık bilir. Hep bilir. Bu saklamalar en çok kendimize yüktür. Dış dünyaya tülbentlerimizdeki sütü dökmeden taşıdığımızı söyleyebiliriz, gösterebiliriz. Onları ve bir miktar kendimizi kandırabiliriz. Ancak hayat bizi çok sevdiğinden eninde sonunda gerçekçi olmaya davet eder. Bir de bakarız ki sütümüz saçılmış. Bunu görmek ve kabul etmek yararımızadır. Gerçekçi bir başlangıç noktası ve anlamlı bir hayata doğru adım atma fırsatı verir.
Bu yılın son haftasında, yaşadığımız onca olumsuzluğa rağmen yeniden başlama, içimizdeki “İNSAN” ı ortaya çıkarma kararlılığı diliyorum hepimiz için. Sen ilerlersen hepimiz ilerleriz. Sen başarırsan hepimiz başarırız. Sen kalbini büyütürsen hepimiz sevgiyle dolarız. Sen ve biz BİRİZ!
Emel Eva Tokuyan
Çok teşekkürler.. bende "içimizdeki insanı ortaya çıkarma kararlılığı dileğinize"
???