Okuyanlar hatırlayacaklardır. Bu haftaki yazımda ise kitabın sonundaki bir bölümü alıntı yapmak istiyorum. Duygusal dünyamızda ne hissettiğimiz, mutlu-üzgün-kaygılı-öfkeli-iyimser… olup olmayışımız tutumlarımızda sandığımızdan çok daha belirleyici. Duygularımızı yönetme eğitimi adında bir eğitim yok okullarımızda. Ancak kendimizi gözlemleyerek, kadim bilgeliğe kulak vererek, dikkatli ve kararlı bir çaba ile duygusal dünyamızı istikrarlı bir hale getirebiliriz.
Ruiz, özetle şöyle bir örnekleme yapar: “İnsanın zihnini cildiniz gibi düşünün. Sağlıklı bir cildiniz varsa kendinize dokunmaktan hoşlanırsınız. Ama yaralı bir cildiniz varsa acı verir, dokunulmasını ve dokunmayı istemezsiniz. Tüm insanlarda cilt hastalığı olduğunun düşünün. Kimse kimseye dokunamayacaktır, sarılamayacaktır. Çünkü canları acıyacaktır. Herkes yaralı olduğu için de bu olması gereken ve normal bir durum olarak görülecektir.
İnsanın zihni de yaralı bir cilt gibidir. Her insanın yaralarla kaplanmış duygusal bir bedeni vardır. Ve bu yaralar duygusal zehirle (bize acı çektiren nefret, öfke, kıskançlık, kibir, bencillik..) ile enfeksiyon haline gelmiştir. Herhangi bir adaletsiz davranış zihinde yara açar. Biz bu yaraya duygusal zehirle tepki veririz. Çünkü neyin adaletsiz, neyin adil olduğuna dair inançlarımız vardır.
Zihin ehlileşme süreci içinde öyle yaralanmış ve zehirle dolmuştur ki herkes bu yaralı zihni “normal” olarak tanımlar. Herkes de olduğu için kabul edilen bu durum gerçekte hiç normal değildir. Zihnimizin hasta olduğunu görebilirsek tedavi de olabiliriz. Acı çekmek zorunda değiliz. Önce duygusal yaraları açmak, zehri boşaltmak ve yarayı iyileştirmek için gerçeği bilmeye ihtiyacımız var.
Bunu nasıl yaparız? Bize yanlış davrandığını düşündüğümüz kişileri affederek. Onlar affedilmeyi hak ettikleri için değil, kendimizi sevdiğimiz için. Adaletsizliğin bedelini tekrar tekrar kendimize ödetmek istemediğimiz için.
Affetmek iyileşmenin tek yoludur. Affetmeyi seçmek, kendimize şefkat duymak demektir. İçimizde birikmiş tepki ve kızgınlıklara “Yeter kendimi cezalandırmaya ve incitmeye son veriyorum. Artık kurban olmayacağım” diyebiliriz. Affetmeye kendimizden başlayarak, anne babamızı kardeşlerimizi, arkadaşlarımızı… Affetmek, özgür bir insan olmanın başlangıcıdır.
Birisini affettiğinizi nasıl anlarsınız? O kişiyi gördüğünüzde duygusal reaksiyon göstermediğinizde. O kişinin adını duyduğunuzda duygusal tepki vermediğinizde. Birisi yaralı yerinize dokunduğunda acı hissetmediğinizde. İşte o zaman gerçekten affetmiş olduğunuzu bilirsiniz. Çünkü yara iyileşmiştir. Gerçek neşter gibidir. Gerçek acı verir çünkü yalan iltihabıyla kaplı bütün yaralarınız açar ve temizler. Yaraları neşterin geçici acısına katlanarak iyileştirebiliriz. Bu yaraları yadsımaya ise savunma mekanizması diyoruz. Duygularımızı yönetmeyi öğrendiğimizde bireysel gücümüz artar.”
Bu küçük özetin, fark ettirmesini, duygusal yaralarımızı görmeyi ve kendimizi iyileştirmek için harekete geçmemiz adına ilham vermesini umuyorum. Şikâyet edersek ve hoşlanmadığımız durumlarla ilgili dış koşullarda ya da kişilerde kusur ve bahane ararsak buluruz. Haklı olmamız ya da olmamız da yaramıza çare olmaz. Tek çare kendi sağlığımızı inşa edebilmek için, edimlerimizin sorumluluğunu kendi üzerimize almaktır. Duygusal yaralarımızdan kurtulmak istiyorsak eğer.
Emel Eva Tokuyan
Facebook Yorum
Yorum Yazın