Yazının başlığı karamsar biraz, biraz değil epey karamsar oldu. Ben iyimser bir insanım aslında. İnsan isteyince ne harç biter, ne yapı yarım kalır, ne de yol biter. İnsan isteyince gelişme devam eder. İstemek, inanmak ve çalışmak gerekiyor. Sorunu görmek, tanımlamak ve çözümler üretmek gerekiyor. Yaklaşan sorunu görüp ona göre önlem almak gerekiyor…
Kriz var mı yok mu dönemini çoktan geçtik. Kriz var. Hem de giderek ağırlaşan bir kriz var. Krizin derinden etkilediği sektörlerin başında İnşaat sektörü var. Krizin gelmekte olduğunu 2017 sonlarına doğru gördüğümüz için yeni inşaata başlamadık. Nasıl başlayalım talep yok. Yapımı tamamlanan konutlar bile satılamıyor. Vatandaşın alım gücü yok. Parası olanlar nakitte kalıyorlar faize yatırıyorlar. İnşaat sektöründeki sıkıntı tartışılırken, sıkıntıya düşen müteahhitler içinde nakit sıkıntısı çekmeyenin olmadığı söyleniyor. Sektördeki sıkıntı, mutfak yapımcılarına, malzeme satıcılarına, taşeronlara kadar uzanıyor. Müteahhitlerin borçlar konusunda farklı rakamlar söyleniyor. Yeni iflaslar kapıda diyenler var. Ödenmeyen kredi borçları, karşılıksız çekler, yerine getirilemeyen taahhütler konuşuluyor.
Tam yeri geldi, bir fıkra aktarayım şimdi size.: Adamın biri balık tezgahına yaklaşıp, eline aldığı balığın kuyruğunu koklamış. Bunu gören balıkçı “Ne yapıyorsun be adam, balık kokarsa baştan kokar sen neden kuyruğunu kokluyorsun?” diye bağırınca, adam bastırmış cevabı: “Balığın baştan koktuğu belli. Ben bakıyorum kokuşma kuyruğa gelmiş mi diye.” Demiş. Evet kokuşma kuyruğa kadar gelmiş. İnşaat işçileri de işsizler ordusuna katıldı. İşsizlik 2018 sonuna gelindiğinde % 12’yi ulaştı. Artışın devam edeceği belli…
Yaklaşık altı ay önce yazdığım, “Kriz Kapıda” başlıklı köşe yazımda, inşaat sektörünün lokomatif sektör olduğuna, sektördeki sıkıntıların ekonminin tümünü etkilediğine değinmiştim. Krizin etkileri daha yakından hissedilmeye başlandı. Özkaynakları olmadan müteahhitliğe soyunanlar oluyor. İnşaata başlarken, üç-beş daire satarım, adına barter denilen takas sistemiyle taşeronlara, inşaat malzemesi satıcılarına daireler veririm, işimi görürüm diyen müteahhitlerin ve bunlarla iş yapanların sıkıntı yaşadığını biliyoruz. Kendi öz kaynağına kullananlar da sıkıntıda yaptıkları daireleri maliyetin altına satmak zorunda kaldıkları için.
İnşaat sektöründeki maliyet artışlarına bakıyorum: Maliyet artışları 2009, 2010, 2011, 2012,2013 yıllarında enflasyona parelelel olarak % 6'lar düzeyinde seyretmiştir. 2014 yılında tahminleri aşarak % 17'ye tırmanmış, 2015 yılanda % 11'lere gerilemiş 2016 ve 2017’de yeniden hızlı bir tırmanışa geçmiş ve 2018’de derinleşen kriz inşaat sektörünün üzerinden adeta bir tsunami gibi geçerek yerle bir etmiştir. 2019 yılı inşaat sektörü için şimdiden "kayıp yıl" olarak netelendirilmektedir. Krizin etkileri gelecek yılları da devam edecek gibi görülüyor. Tapu dairelerindeki işi yoğunluğu azalırken, icra dairelerindeki yoğunluk giderek yükselmektedir. İnşaat sektöründeki her iflasın ve her sıkıntının, çevresine de yansımaları olacaktır mutlaka.
1987 yılından bu yana inşaat sektörünün içindeyim. Kriz dönemlerinde de konut üretimini sürdürdüm. Tüm ekonomik krizlerin, konuk sektörüne kaynak aktarılarak aşıldığına tanık oldum. Bu kriz de konut sektörüne kaynak aktarılarak, konut kredi faizleri düşürülerek, konut kooperatifleri ve inşaat sektörü desteklenerek aşılacaktır. Konut almak isteyenlere uzun vadeli düşük faizli krediler verilerek aşılacaktır.
Krizin maliyet artışları nedeniyle konut kooperatiflerine de olumsuz etkileri olmakta maliyetlerin artması inşaat konuyla ilgisi olmayan kooperatif ortakları tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Ancak bilinmelidir ki, bugünü kadar işini yarım bırakıp yurtdışına kaçan kooperatif yöneticisi olmamıştır. Artan maliyetler nedeniyle sancılar yaşanmış ancak kooperatif ortakları konutlarına sahip olmuşlardır.
Facebook Yorum
Yorum Yazın