Etraf çocukların sesiyle çınlıyor. Kadın erkek, yaşlı genç her yan insan dolu. Urfa’nın en çok ziyaretçi alan yeri, bu göl kıyısı sanırım. Hz İbrahim’in ve ona inandığı için ardından kendini ateşe atan, Nemrut’un kızı Ayn-ı Zeliha’nın öyküsü anlatılıyor kuşaklar boyunca. Ateşin suya, odunların balığa dönüşmesi…
Atılan yeme çılgınca atlıyor onlarca balık. Ne kadar ışıltılılar ve sağlıklı görünüyorlar. Onları izlerken bir zamanlar bir arkadaşımın anlattığı hikâye geliyor aklıma. Ne çok etkilenmiştim bunu ilk duyduğumda: Balıklı göldeki kutsal balıklar bir zaman hastalanmış, yemlerini yememeye ve gölün dibinde hareketsizce kalmaya başlamışlar. Atılan yemler suyu kirletirken balıklarda birer ikişer ölümler görülmeye başlanmış. Bunun üzerine çareler üretmek üzere bilenler bir araya gelmiş. Şu öneriler çıkmış gruptan: “Kaliteli yem verelim, suyu temizleyelim, suya oksijen verelim, sadece belli saatlerde yem verelim” O sırada köylülerden biri şu öneride bulunmuş: “Göle kaya balığı atalım. Kaya balıkları yabanidir, dipte yaşarlar Hem kirliliği yok eder hem diğer balıkları harekete geçirirler.” Bu fikri beğenmiş herkes.
Hemen dereden yabani kaya balıkları toplanmış, havuza atılmış. Heyecanlı bir izleme süreci başlamış. Kaya balıkları hemen uyum sağlamışlar ortama. Dipteki yemleri tükettikleri gibi atılan yemleri de hızla yemişler. Dipte ağır ağır dolanan göl balıkları ise aç kalınca harekete geçmeye başlamış. Kısa bir süre sonra hem göl doğal bir şekilde temizlenmiş, hem de balıklar sağlığına kavuşmuş bu sayede.
Toplumların da bazen kaya balıklarına ihtiyacı vardır:
-Her şey yozlaştığında, bulanıklaştığında, göz gözü görmezken,
-Hangi yöne, nasıl ve niçin ilerleneceği bilinemezken,
-Hem yaşadığımız toplumda hem kişisel hayatlarımızda acı ve umutsuzluktan hareket edemez duruma gelmişken,
-Doğrularla-eğriler, güzellerle-çirkinler birbirine karışmışken,
-Umut donmuş bir tebessüm olmuşsa dudağımızda,
-En fenası unutmuşsak adil, iyi, doğru olanı ve alışmışsak sisler içinde kalmaya…
İşte o zaman bizlere biraz kaya balığı lazım hayata uyanmak için, yeniden canlanmak için. Hayatı sürüklenerek değil, var olarak yaşayabilmek için. “Uyanık tek bir kişi, tüm uyuyanları uyandırmaya yeter.” Yeter ki uyanamayacak kadar geç kalmış olmayalım.
Emel Eva Tokuyan
Facebook Yorum
Yorum Yazın