Bulduğunu sanır, çoğu kez aldanır. Bebek için kendine sevgi akıtan gözler ve güvenle bakıldığı yuvasıdır. Sonra oyuncaklar, çikolata ve oyun arkadaşlarıdır. Sonra etrafındaki kişiler, ilişkiler, daha da büyüdükçe toplumun onayladığı zaferler kazanmaktır, hayatın anlamı. Büyüdükçe zemin değişir, değişen zeminle hayatın anlamı da… Her geçtiği basamakta deneyimlerine göre yeniden yazılır, yeniden konumlanır anlam. Belki de asırlardır değişen birçok şey içinde değişmeyen tek bir şey, daima sisler içinde bir rüyada oluşumuz, unutuşun sularından içmekte olduğumuzdur. Dışarıda bir şeylere yükleriz hayatın anlamını. Öyle ya dışa bakar gözlerimiz hep. İçe bakmayı belki akıl ederiz belki de akıl edemeden finali göğüsleriz. Anlamı, elde etmek istediğimiz küçük hedeflerle, o an tecrübe etmekte olduğumuz deneyimin puslu görüntüsü ile karıştırırız. Oysa birçok bilenin dediği gibi ANLAM kalbimizde kazılıdır. Görünen dünyanın deneyimleri, kimi zaman ardı ardına ve güçlü, kimi zaman uysal ve yumuşak dalgalar gibi dokunur varlığımıza. Unutuşun tozunu üzerimizden atıp da, ne olduğunu ayrımsayamadan aradığımızla, buluşturmak için. Kendi içimizde ulaşacağımız anlam içindir hepsi.
Minik, bir eski hikâye hayatın anlamını arayan Narada’dan. O da biz gibi hayatın anlamını arayanlardan: *Bir gün bir bilge ve öğrencisi Narada yol almaktadır. Öğrencisi sorar: “Hocam hayatın anlamı nedir?” Bilge gülümser, susar ve bir süre daha sessizce yola devam ederler. Güneş tepede yükselmiştir. Bilge : “Evladım az ileride bir ırmak göreceksin. Irmağı takip et bir kasabaya geleceksin. Orada evlerden birine git, kapıyı çal ve bana biraz su getir.” Der.
Öğrenci Narada, Bilge’nin dediği yolu izler ve evlerden birinin kapısına gelir. Kapıyı çaldığında genç ve o güne kadar görmediği güzellikte bir kız kapıyı açar. Güzel kızın ışıklar saçan gözlerine dalan öğrenci oraya geliş amacını unutuverir oracıkta. Güzel kız, Narada’yı içeri davet eder. Kızın annesi ve babası da evde, mükellef bir sofrada sanki onu bekliyor gibidirler. Narada bu sıcak dost canlısı insanların evinde ağırlanır. Günler, haftalar, aylar akıp gitmektedir. Kıza duyduğu hayranlık da artmaktadır Narada’nın. Bu arada çiftlik işlerine de yardım etmeye başlar. Aile ondan sürekli onlarla kalmasını ister. Bir zaman sonra Narada Genç kız ile evlenme arzusunu dile getirir. Baba çok memnundur. Hemen düğün hazırlıklarına başlanır. Çok geçmeden ardı ardına iki erkek bir kız çocukları olur bu mutlu çiftin.
Narada kasabada küçük bir dükkân açar, işleri büyütür kısa bir zaman sonra. Eşinin anne ve babası ölünce ailenin reisi olur. Kasaba halkı da onu sevmekte, tüm mali işlerinde güvenmekte ve danışmaktadırlar. Çok geçemeden belediye meclisinde önemli bir göreve getirirler onu. Narada’nın hayatı yaşamın verdiği doğal sevinçler ve üzüntülerle akıp gider. Kasabadaki hayatı genel olarak anlamlı ve başarılarla doludur.
Bir gün gökyüzü aniden kararır ve görülmemiş şiddette muson yağmurları başlar. Fırtına o kadar güçlüdür ki kasabanın yakınındaki nehir taşar. Kasabayı kurtarma çabaları boşa gitmektedir. Akşama doğru evler selle birlikte sürüklenmeye başlar. Ailesini toplayıp kendilerine daha güvenli yüksekte bir yer bulmak için yola çıkarlar. Ancak fırtına ve rüzgâr çok güçlü esmektedir. Yükselen sular tüm karşı koymasına rağmen çocuklarını alır götürüler kollarından, birer birer. Karısı da sulara kapılır. Bir gecede, mutlu yaşadığı kasabada evini, işini, ailesini kaybeden Narada acı içinde bağırır, delice akan gözyaşları karışır sulara. Sel suları bedenini oradan oraya sürüklemektedir. Narada en sonunda bayılır. Günler sonra acı içinde kendine gelir. Gün aydınlanmış, fırtına dinmiştir. Ortalıkta ailesinden en ufak bir iz olmadığı gibi hiçbir canlı da gözükmemektedir. Narada acı, üzüntü ve bir başınalık duygusu ile yığılıp kalır, olduğu yere. Havada ölümün kokusu vardır. Sevdiği değer verdiği her ne varsa suların içinde yitip gitmiştir. Acıyla ağlar, ağlar…
Derken aniden bir ses duyar: “Narada, suyum nerede? Tam beş dakikadır burada seni bekliyorum.”
Narada şaşkınlık içinde bilgeye koşar “Ah unuttum, unuttum. Beni bağışla!”
Emel Eva Tokuyan
*Eski bir Hint metninden özetlenmiştir.
Facebook Yorum
Yorum Yazın