Üniversite sınav sonuçlarının açıklanması ile birlikte öğrenciler için büyük bir stres kaynağı olan tercih dönemini geride bıraktık. Tercih konusunda öğrenci ve ailelere destek olan bir rehber öğretmen olarak bu süreci en yakından gözlemlemek hep çok öğretici olmuştur. Heyecanın, mutluluğun, kaygının, umudun ve karamsarlığın iç içe yaşandığı öğrenci ve aileler için adeta duygu karmaşalarının yaşandığı bir süreçtir tercih dönemleri. Emin olun yaşanan duygu karmaşalarının alınan yüksek ya da düşük puanlarla hiçbir alakası yoktur. En yüksek puanı alan öğrenci için de ‘’ya istediğim okul tutmazsa’’ karamsarlığı yaşanırken, en düşük puanı alan öğrenci için de ‘’ya istediğim okul tutarsa’’ heyecanı yaşanabilmektedir. Çünkü tercih süreçlerinde duyguları harekete geçiren etken alınan puandan ziyade sınava hazırlık süreci boyunca kişide ortaya çıkan beklentiler ve yeni bir hayata başlanacak olmanın getirdiği belirsizliktir. Bu yüzden tercih süreçlerinde her mutluluk bir kaygıyı, her endişe bir umudu barındırır.
Duyguların bu kadar iç içe yaşanıyor olması tercih süreçlerinin hayat yolculuğunun bir fragmanı olduğunu düşündürmüştür hep bana. Aynı amaç için farklı fikirleri olan birbirine çok yakın kişileri görürüz tercih süreçlerinde. Örneğin çok iyi bir puan almış bir öğrenci iyi bir üniversitede mühendislik isterken, ailesi tıp bölümünü tercih etmesini isteyebilir ve bu yüzden çatışabilirler. Amaç ikisinde de öğrenci için en iyi gelecek planlamasını yapmakken, farklı düşünce süreçleri çatışmalarına yol açabilir. Ya da en çok arzuladığı bölümü kazanan bir öğrenci ve ailesi hayallerine kavuştuklarında birbirlerinden ayrılmak zorundadır. İster istemez buruk bir sevinç yaşayacaklardır. Veya öğrenci en çok yaşamak istediği şehirde okulunu kazandığında aslında bir bilinmeze gittiği için kimseye söyleyemediği bir kaygı yaşayabilir. Sonuçta bu şehri çok istiyordu. Fakat nasıl bir yerde kalacak, kimler ile karşılaşacak, neler yaşayacak? Tüm bu bilinmezlikler kaygılanmak için gayet yeterlidir.
Örnekler tabii ki de çoğaltılabilir fakat dikkat ettiğinizde gerçekten hayatın konsantre bir özetidir tercih dönemi. Hepimiz hayatın farklı dönemlerinde bu duygu karmaşışını yaşamaktayız aslında. Kimimiz evlenirken, kimimiz yeni bir işe başlarken, kimimiz aşık olduğumuz kişiye aşkımızı itiraf ederken, kimimiz ise bir ilişkiyi bitirirken hep bu karmaşaları yaşamaktayız. Bunun sebebi ise çok basit: Çünkü insan 2 kere 2 nin dört ettiği stabil bir varlık değildir. İnsanın hayatında hiçbir şey simsiyah ya da bembeyaz değildir. Grilerle doludur insan. Bu grilerin sebebi de insanın düşünen ve düşünce neticesinde duyguları olan bir varlık olmasından kaynaklanır.
Grilerle dolu olduğu için tercihler ve başlangıçlar zordur insan için. Çünkü her tercih ve başlangıç alışılagelmiş düzenin dışına çıkmayı gerektirir. Alışılagelmişin dışına çıkma düşüncesi dahi başlı başına endişe vericidir. Başlangıçları zorlayıcı kılan da budur. Burada dikkat edilmesi gereken şey şu ki, yapılan tercihler neticesinde oluşan grilikte beyazlar mı daha fazla yoksa siyahlar mı? Beyazın fazla olduğu tercihler kişiye mutluluk getirmeye daha müsaittir. Tabii ki de herkesin hayata baktığı pencere birbirinden farklı olduğu için herkesin beyazı da siyahı da birbirinden farklıdır. Birimiz için kapkara olan bir tercih birimiz için bembeyaz olabilir. Bu yüzden kişilerin tercihlerini kendi penceremizden bakarak yargılamak, o kişiye yapabileceğimiz en büyük haksızlıklardan biridir.
Facebook Yorum
Yorum Yazın