İşler ters gittiğinde, elimizden bir şey gelmediğinde, bir çıkış yolu bulamadığımızda ya da sorumluluğu üzerimizden atmak istediğimizde “Kader böyle imiş” der çıkarız durumların içinden. Oysa her yaşadığımız kader midir gerçekten? Kaçınılmaz bir şekilde karşılaşmamız yaşamamız gereken bir deneme midir? Var olanı kendi adımıza ve herkes adına daha iyiye doğru yöneltmek için bu kadar çaresiz miyiz her defasında?
Yaşadığımız coğrafyada işlerin “kader”in bir oyunu olduğuna dair güçlü ve yaygın bir inanç varken, ayrıca “fazla düşünme kafayı yersin” eğilimi ile yaşadıklarımızı irdeleme ve analiz etmeye de pek fazla yüz verilmezken, yaşam karşısında bu kadar da edilgen olmayabileceğimizi anlatmak epeyce güç sanırım. Üstelik birçok şarkımız “talihin elinde oyuncak oldum” ana fikrini yıllardır tekrar ederek bakış açımıza işlemişken…
Oysa hayatın temel bir matematiği var, doğanın her planında aynı şekilde işleyen. Anadolu’da söylene gelen çok güzel bir söz vardır. “Ne doğrarsan çorbana o gelir kaşığına” Hayatımızda karşılaştığımız her şey ektiklerimizin bir sonucu aslında. Sürpriz, tesadüf, şans veya kader değil. Sadece düşündüklerimizin, duygularımızın, eylediklerimizin sonuçlarını öngöremiyorsak en sonunda karşımıza çıkan sonuca kader diyoruz çoğunlukla.
Satranç oynayanlar bilirler. Tamamıyla bir strateji oyunudur. Oyunculardan hangisi, yaptığı hamlelerin sonuçlarını en iyi hesaplayabiliyor ise o kazanır finalde. Bizler de hayat içerisinde birer oyuncuyuz. Ancak nerede nasıl hamleler yaptık, bu hamlelerin kısa ve uzun vadede sonuçları nelerdir, hayatın çok değişkenli dinamiği içindeki olası durumlar nedir? Tüm bunları öngörmeyip, gereken tedbirleri almayıp, üzerimize düşeni yapmayıp, gelişine yaşadığımızda “Kader” deyip geçiyoruz anlardan.
Bizim etki alanımızda olmayan durumlar olsa da nasıl bir tutum izleyeceğimiz, nasıl yanıtlar vereceğimiz bize bağlı. Önemli olan durumlar karşısında çaresiz ve edilgen mi kaldık? Kendimize acıyıp içimize mi kapandık? Dış koşulları veya başkasını mı suçladık? Yoksa karşımıza çıkan duruma adapte olarak, çareler mi aradık, yeni bir çıkış yolu mu denedik?
Doğu ve batıdaki birçok felsefe ve inanış insanın kaderinin kendi ellerinde olduğunu söyler. “Kader yolun tamamını değil sadece yol ayrımlarını verir. Yol bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hâkimisin ne de hayat karşısında çaresizsin” (Şems Tebrizi)Seçim bize aittir özgürsek ve düşünmeyi biliyorsak..Kuran-ı Kerim İsra suresinde “Ve Biz, her bir insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık” derken batıdaki bir filozof “Çaba hayatın yasasıdır. Sınırlar ve sınırlamalar için panzehirdir” (J.A. Livraga)der. Bir başka doğu öğretisi ise insanın karşısına aşamayacağı hiçbir durumun çıkmadığından bahseder. Yeter ki biz aşmak isteyelim. Yeter ki aklımızı ve kalbimizi kullanarak çareler üretmeye gönüllü olalım. Yeter ki hayatın akışında sürüklenen yönsüz bir yaprak değil, köklerini-dallarını büyüten ve koşullara uyumlu birer ağaç olalım.
Yaşadığımız coğrafyada işlerin “kader”in bir oyunu olduğuna dair güçlü ve yaygın bir inanç varken, ayrıca “fazla düşünme kafayı yersin” eğilimi ile yaşadıklarımızı irdeleme ve analiz etmeye de pek fazla yüz verilmezken, yaşam karşısında bu kadar da edilgen olmayabileceğimizi anlatmak epeyce güç sanırım. Üstelik birçok şarkımız “talihin elinde oyuncak oldum” ana fikrini yıllardır tekrar ederek bakış açımıza işlemişken…
Oysa hayatın temel bir matematiği var, doğanın her planında aynı şekilde işleyen. Anadolu’da söylene gelen çok güzel bir söz vardır. “Ne doğrarsan çorbana o gelir kaşığına” Hayatımızda karşılaştığımız her şey ektiklerimizin bir sonucu aslında. Sürpriz, tesadüf, şans veya kader değil. Sadece düşündüklerimizin, duygularımızın, eylediklerimizin sonuçlarını öngöremiyorsak en sonunda karşımıza çıkan sonuca kader diyoruz çoğunlukla.
Satranç oynayanlar bilirler. Tamamıyla bir strateji oyunudur. Oyunculardan hangisi, yaptığı hamlelerin sonuçlarını en iyi hesaplayabiliyor ise o kazanır finalde. Bizler de hayat içerisinde birer oyuncuyuz. Ancak nerede nasıl hamleler yaptık, bu hamlelerin kısa ve uzun vadede sonuçları nelerdir, hayatın çok değişkenli dinamiği içindeki olası durumlar nedir? Tüm bunları öngörmeyip, gereken tedbirleri almayıp, üzerimize düşeni yapmayıp, gelişine yaşadığımızda “Kader” deyip geçiyoruz anlardan.
Bizim etki alanımızda olmayan durumlar olsa da nasıl bir tutum izleyeceğimiz, nasıl yanıtlar vereceğimiz bize bağlı. Önemli olan durumlar karşısında çaresiz ve edilgen mi kaldık? Kendimize acıyıp içimize mi kapandık? Dış koşulları veya başkasını mı suçladık? Yoksa karşımıza çıkan duruma adapte olarak, çareler mi aradık, yeni bir çıkış yolu mu denedik?
Doğu ve batıdaki birçok felsefe ve inanış insanın kaderinin kendi ellerinde olduğunu söyler. “Kader yolun tamamını değil sadece yol ayrımlarını verir. Yol bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hâkimisin ne de hayat karşısında çaresizsin” (Şems Tebrizi)Seçim bize aittir özgürsek ve düşünmeyi biliyorsak..Kuran-ı Kerim İsra suresinde “Ve Biz, her bir insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık” derken batıdaki bir filozof “Çaba hayatın yasasıdır. Sınırlar ve sınırlamalar için panzehirdir” (J.A. Livraga)der. Bir başka doğu öğretisi ise insanın karşısına aşamayacağı hiçbir durumun çıkmadığından bahseder. Yeter ki biz aşmak isteyelim. Yeter ki aklımızı ve kalbimizi kullanarak çareler üretmeye gönüllü olalım. Yeter ki hayatın akışında sürüklenen yönsüz bir yaprak değil, köklerini-dallarını büyüten ve koşullara uyumlu birer ağaç olalım.
Facebook Yorum
Yorum Yazın