Emel Eva Tokuyan

Emel Eva Tokuyan

Mail: emeltokuyan@gmail.com

KALBİNDEKİ IŞIĞI KORU

Lotus ya da nilüfer çiçeği doğunun en önemli sembollerinden biridir. Binlerce yıldır ona yüklenen anlamları bilmeseniz de suyun üzerinde nazlı nazlı salınan yeşil yatağında, pırıl pırıl açılmış taç yaprakları, büyüler gözlerinizi, bakmaya doyamazsınız. Kökleri çamurun içindedir. İncecik bir dalı yüzeye doğru uzatır suyun içinde. Yeşil geniş yaprağının üzerinde ihtişamla aşık olduğu güneşe kavuşmak için kocaman açar. Üzerinde asla minik bir toz zerresi bile barındırmaz. Kendini temizleyebilen nadide bir çiçektir. Yavaşça silkelenir atar üzerinde ne varsa. İnsan, lotus çiçeği gibidir der doğulular ve ne çok haklılar…

İnsanın köklerinden beslenir. Tıpkı o nilüfer çiçeğinin karanlık, bulanık, çamurlu toprağın içinde olması gibi ve karanlık sularda yolunu bulmak ışığa, gökyüzüne kavuşmak içindir tüm çabaları. Tabi orda tohum olarak beklemeyi seçen ve karanlıkta yürümek istemeyenleri bu sözlerin dışında tutuyoruz.

İnsan ruhun karanlık gecesinden geçmeden, acının ve zorluğun soğuk ayazını yemeden, kalbi kederle pişmeden OL’muyor. Gün ortasında karanlıkta kalmayı, acıdan çatlayan kalbini bin bir güçlükle kafesinde tutmayı, suskun bir kabullenişle yarasını sarmayı nasıl da öğreniyor insan.

Yok sayarak geçmiyor, bitmiyor. Yeni akım kişisel gelişimciler, olumlu olmak ve pozitif bakmak üzerine o kadar abartılı konuşuyorlar ki… Sanki insan hayatında acıdan izole olabilirmiş gibi sanabilir kişiler. Oysaki her duygu gibi acı da hayatın bir parçası ve harika bir öğretmendir. Acıyı da yaşamak hakkını vermek, yası tutmak ve zamanı gelince bırakmak gerekiyor. Şarkının dediği gibi “ Acının insana kattığı değeri bilirim…” Acı ve zorluklar kibrimizi törpülüyor. Halden anlayacak kıvama getiriyor bizi. İnsan kalmamıza, kalbimizi yumuşatmaya, duygudaşlığa, anlayış geliştirmeye taşıyabiliyor bizi.

"Güvenlik ve refah gerçek insanın mutluluğu için yeterli değildir. Gerçek insan acı çeken, hata yapan ve yalnız bir varlıktır. Cam bir fanusta yaşayanlar yüzeyde ve yüzeysel kalmaz mı? Yaşam sanatının erbapları dibi görenler değil midir?"demiş bir bilen.

Gençlik, güzellik, konfor içinde yaşarken ve hayatı bu kadar zannederken, kaderin bir cilvesiyle hastalık, yaşlılık ve ölüm ile karşılaşan genç Siddartha!nın yaşadığı şok hepimizin başına geliyor. Hayatın ışığı ve renkleri kadar, karanlık geceleri de var. Ve düşüyor yollara “acı”yı durduracak bir çare bulabilmek için.  Bir lotus tohumu olarak sayısız zorluğa katlanıyor. Bulanık sulardan geçiyor ve bir gün Bodhi ağacının altında Nirvanaya erişiyor. O artık, hiçbir kederin ve acının üzerinde tutanamadığı bin yapraklı bir lotus oluyor.

Bir başka çarpıcı örnek ise Eyüp; Anlatıya göre, şeytan onun sevgisini ve bağlılığını sınamak için Tanrı’dan izin istiyor. Eyüp önce mal varlığını kaybediyor, sonra evlatlarını ve sonra dermansız bir hastalığa yakalanıyor. Sabrı, sevgisi ve bağlılığı tüm zor sınavlardan üstün geliyor Eyüb’ün. O da bir Lotusa dönüşüyor.

Belli ki dünya var oldukça, biz nefes aldıkça hayatın denemeleri, zorlu sınavları olmaya devam edecek. Belki çok hamız, çok çocuk. Sabırsız telaşımız, kibrimiz, kırılganlığımız, çokbilmişliğimiz, ayırt edemeyişimiz, sevgiyi koruyamayışımız bu yüzden. Bu yüzden dayanıksızlığımız. Bu yüzden anlayamıyoruz acı bize ne söylemek istiyor, ne göstermeyi öğretmeyi amaçlıyor. Ama içimizdeki bilge ses her gün bize şöyle fısıldıyor:

“Her şey geçer.  An uçucudur. Acı da neşe de geçip gider böyle. Ne yapsan geçer. Sen ne kadar derinsen o kadar bilirsin yaşadığının anlamını. Ya dokunu değiştirir ya yüzünü. Yaşadıklarından öfkeyle, nefretle katılaşarak mı çıkacaksın basamaklardan, anlayışla, kabulle, affediş ile mi? Her şey geçerken ne yaptığın, asıl önemlisi ne yapmadığın da belirleyecek senin kim olduğunu. Koru en çok kalbini, kalbindeki ışığı koru”

Emel Eva Tokuyan

Makale Yorumları

Facebook Yorum

Yorum Yazın