Katıldığım bir eğitim olmuştu geçenlerde. Konuşmacı, hayata dair birçok konuya değindiği gibi yıllar içinde öğrencileri ile ilgili tecrübelerini de aktardı. Şöyle bir cümle kurdu: “İnsanlar mutlu olmak istemiyorlar. Mutlu olmak sorumluluk getirir. Mutlu ve iyi durumda olduğunda diğerlerine yardım edersin. Bu sorumluluğu almak istemiyorlar” Bütün salon buz gibi bir sessizliğe büründü. Nasıl yani??? Herkes mutlu olmak ister, değil mi? Bazen soruları tersten sormak, sondan başa doğru düşünmek daha aydınlatıcı oluyor. Düşününce hak verdim bu söze…
Belki de bazı kişiler gerçekten mutlu olmak istemiyordur. “Loser” yani kaybedeni oynamak kolaylarına geliyor. Çözüm aramak, harekete geçmekten ziyade başlarına gelen kim bilir ne kadar kötü??? Olaylardan yakınmayı, kendilerine acımayı, bundan dolayı mazur görülmeyi, merhameti sömürmeyi, talep etmeyi, vermeden almayı, ya da az verip çok almayı, bir yaşam biçimi haline getirmişler. Kaybedenler oldukları için diğerlerine verebilecek hiçbir şeyleri de yok. Zaten verme gibi bir kaygı da taşımadıkları için kimsenin onlardan herhangi bir beklentisi de yok. Çünkü o bir loser/kaybeden. Böyle bir kişiye yardım etme çabası bataklığın sizi içine çekmesinden başka bir işe yaramıyor. Ola ki bataklığa saplanmadan onu çıkardınız. Her yardım çağrısına uyup onu düzlüğe çıkarıp bıraktığınızda artık oradan düz yollarda yürür sanıyorsunuz. Ancak, niyet akıbettir. En kısa sürede aynı kişinin benzer bir bataklıkta aynı şekilde çamura bulanmış bulmanız kaçınılmaz oluyor. Adı üzerinde; o bir kaybeden. Kendisi kazanmaya karar verene kadar hiç kimse onu kendisinden kurtaramaz.
Hayat her birimiz için farklı alanlarda kriz anları ile karşılaştırıyor doğal olarak. Acı çekmeden bazı kavşaklardan çıkılmıyor. Ancak buradan bir “kazanan” veya “kaybeden” olarak çıkıp çıkmayacağımız bizim iç kararımıza bağlı. Güçlü, başarılı, mutlu olmayı seçiyorsak, acı veya kriz kendimizi yeniden inşaa etmemizin bir yakıtı haline geliyor. Aynı zamanda aynı kavşağa gelmememiz için de bir güvenlik duvarı oluşturuyor.
Kendimize vereceğimiz en büyük armağan iyi, güçlü ve mutlu olmayı başarmaktır bu hayatta. Ve sevdiğimizi söylediğimiz insanlara ve şükran duymamız gereken hayata karşı sorumluluğumuzdur aynı zamanda: Mutlu, iyi, güçlü olmak. Diğer türlü kaybedenler duygusal, zihinsel ve fiziksel çok yük taşıtıyorlar sevdiklerini var saydıkları insanlara.
Çok sevdiğim insanlar ve yakınlarım konuşmalarımızın sonunda bazen sorarlar : “Benden istediğin bir şey var mı?” Diye. Yanıtım her zaman şöyle olur tüm içtenliğimle : “Evet, var. İyi ol, Mutlu ol” Her birimiz için dileğimdir her zaman İyi, güçlü ve mutlu olmak! Kendimizi, sevdiklerimizi ve hayatı gülümseyişin altın ışığıyla onurlandırmak.
Emel Eva Tokuyan
Facebook Yorum
Yorum Yazın