Muğla’dayım dışarıda müthiş bir fırtına var. Yatağa uzandım, Doğan Cüceloğlu’nun ‘Kendini keşfetmeye zorluklara başa çıkmaya Var mısın?’ adlı kitabını okuyorum. Zorluklarla başa çıkma konusunda epey deneyimliyim ancak korkularla başa çıkmak daha zor oluyor.
Doğan Cüceloğlu’nun kitabını okurken Doğan hoca öldü haberini alınca, öylecene donup kaldım. Ölüm korkusunu son günlerde hepimiz yoğun biçimdi yaşıyoruz. Bir yerine iki maske takmaya insanlardan uzaklaşmaya başladık. Evden çıkasımız gelmiyor. Tek dostumuz akıllı telefonumuz ve kitaplarımız oldu.
Doğan Cüceloğmu’nun kitaplarının çoğunu okudum. Okuyamadıklarımı bulup okuyacağımı, okuduklarımın bazılarını da yeniden okuyacağım. Örneğin, Savaşçı kitabını yeniden okumak istiyorum.
Yaşantımızı kâbusa çeviren kavramlardan biri olan korku üzerine yazmak istiyordum bugün. Doğan hocanın ölüm haberi yazımın içeriğini birazcık değiştirdi.
Yaşantımı film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiriyorum. Hiç bugünkü kadar korkuyu yoğun biçimde yaşadığım günler olmadı benim.
Yoksullaşma, işlerimizi, sevdiklerimizi kaybetme, değersiz görülme, amaçlarımıza ulaşamama, yaşlanma, hastalanma, ölme gibi korkularla mücadele ederek sürdürüyoruz ömrümüzü. Bu tür duyguları yaşamımızın farklı dönemlerinde yaşıyor olabiliriz. Ancak bu korkuların tümünü yoğun biçimde yaşıyorum şimdi. Yarının ne getireceğinim bilinmemesi de korkutuyor insanı. Korkuların kişisel olanları kadar toplumsal olanları da var. Toplumsal korkularım beni daha çok etkiliyor. Birçok kişinin farkında olmadığı susuzluk tehlikesi, birçok kişinin farkında olmadığı önemsemediği cumhuriyetin ve ülkemizin geleceği meselesi de korkularımı büyütüyor benim.
Bakın, Doğan Cüceloğlu korku toplumu, korku kültürü konusunda ne diyor:
“Türkiye’de yaşayan ortalama bir insan kendini sıradan bir vatandaş olarak güven içinde görmez, göremez; bu ülkemde hep böyle olagelmiştir. Güven içinde hissedebilmesi için vatandaş olması yetmez; ‘güçlü kişilerle’ ilişki içinde olan bir vatandaş olması gerekir. Vatandaşın ‘dayısı,’ ‘arkası,’ ‘güçlü bir makam-mevki ile ilişkisi’ yoksa yani sadece sıradan bir vatandaş ise ‘güçlü olan’a yenik düşeceğini bilir. Korku kültüründe güçlü olan haklıdır; değerler kültüründe haklı olan güçlüdür. Sıradan vatandaş kendini savunmasız, sürekli olası tehlikelere maruz, korunmasız hisseder. Gergin, stresli, kaygılı, şevksiz ve içten içe öfkelidir.” Bu duygular içindeki insanın mutlu olması mümkün değil bence. Hele buna bir de korona salgını korkusu eklenmişse. Korkuları bu kadar yoğun yaşamaktan da korkuyorum. Korku hastalık getirir biliyorum. Korkuları yenmeye çalışıyorum.
Küçükken bizi korkuyla yönetmeye çalışırlardı. Öcü geliyor derlerdi. Allah seni taş eder derlerdi. Ben öcü olmadığını erken anlayanlardandım. Kapı eşiğinde oturma şeytan çarpar derdi annem. Kapı eşiğinde oturursam şeytan çarpmayacağını ancak hava cereyanının çarpacağını bilirdim. Tek odalı bir evde otururduk. Odun yaktığımız bizim bacalık dediğimiz duvarda bir girinti vardı, burada yaktığımız ateşle hem ısınırdık hem de yemeğimiz yapılırdı. Bacalıktan çıkan hava nedeniyle evimizin kapı eşiğinde büyük bir hava cereyanı olurdu. Annem kapı eşiğinde oturma şeytan çarpar derdi sürekli olarak. Sanırım annemin annesi de öyle söylemiştir çocuklarına. Ve sanırım şeytan çarpmasın diye kimse kapı eşiğinde oturmamıştır bence.
Ben hiçbir şeyden korkmuyorum diyenlere hiç inanasım gelmiyor. Ben korona salgınından çok korkuyorum. Ben ülkemizin geleceğinden endişeleniyorum. Yapacaklarımın sınırlı olması beni daha çok korkutuyor. Çok cesur olduğumu, hiçbir şeyden korkmadığımı söyleyemem. Korkmak da sevmek gibi insani bir duygudur. Korkuyla yaşamak gerçekten çok zor oluyor. Korkuyu bir şekilde aşmamız gerekiyor. Korku içinde geçen her günümüzün ömrümüzden en az üç günü belki daha fazlasını götürdüğünü düşünüyorum.
Yaşanılan korkuyu aşmak için neler yapmam gerektiğini düşünüyorum. Oturup korku üzerine konuşsak düşüncelerimizi paylaşsak aşmamız kolaylaşır ancak bir araya gelemiyoruz. İş başa düştü kendi korkumuzu kendimiz aşacağız. Sorunu belirlediğime göre çözme yolunda bir adım atmış oldum diyorum kendi kendime. Umutlarımı yitirmemeliyim. Gelecek güzel günlerin düşünü kurmalıyım. Salgınlar ilk kez yaşanmıyor ki dünyamızda.
Geleceğe dönük en büyük korkularımızdan biri de yaşlanma. Bu karşı çıkamayacağımız bir gerçek evet yaşlanacağız. Her yaşın bir güzelliğinin olduğunu bilmeliyiz. Yeter ki sağlıklı yaşlanalım. Yaşlılık konusu açıldığında korku ve endişeye kapıldığımız oluyor elbet ancak kısa bir süre sonra hiçbir şey yokmuş gibi günlük yaşamımıza devam ediyoruz. Sizi bilmem ama ben öyle yapıyorum.
İnsan birisiyle konusunca ya da düşündüklerini yazınca rahatlıyor. Şimdi korkularımın giderek azalacağını düşünmeye başladım bile. Korkuyu aşmak gerekiyor. Korkuya yenilmemek gerekiyor. Tüm kötülüklerle olduğu gibi korkuyla da savaşmak gerekiyor.
Doğan Cüceloğlu’nu okuyun. Korkuları aşmanıza, hayata güçlü biçimde tutunmanıza katkısı olduğunu göreceksiniz. Kendinizi daha yakından tanıyacaksınız. Kendinizle konuşmaya başlayacaksınız. Kendinizle iletişim kuramıyorsanız, başkalarıyla sağlıklı iletişim kuramazsınız. Korona günlerini fırsata dönüştürüp kendinizi tanımaya çalışınız.
Seni çok özleyeceğiz Doğan hocam. Işıklar içinde kal. Kitapların önce içimizi sonra yolumuzu aydınlatmaya devam edecek.
Facebook Yorum
Yorum Yazın