Öyle olmasa idi insanlık bilgiyi kayda geçirmek ve yarına iletmek için; taşa, kayaya, yapraklara, ipeğe, kâğıda yazma zahmetine girmezdi binlerce yıldır. Öte yandan tek başına okumak, bilgi bekçiliği yapmak da hiçbir işe yaramaz. Eğer sadece okuyorsak ve yaşamsal beceriye dönüştürmekten yoksunsak, kibrimizi büyüten anlamsız bir yük olur bilgi.
Elias Canetti yazdığı tek roman olan “Körleşme” de kahramanı Dr. Kien ve etrafındaki olaylar örgüsünde bilgiye gömülerek dünyaya yabancılaşmayı çok çarpıcı bir şekilde anlatır. Ünlü bir sinelog ve bilim adamı olan Dr. Kien Viyana’da, yirmi beş bin nadide kitaptan oluşan kendi dünyasında yaşamaktadır. Dünyadaki olaylar ve insanlarla teması yok gibidir. Herkesin aptal, cahil olduğunu düşünmekte, küçümsemektedir. Birinci bölümün adı gibi (Dünyasız Bir Kafa) kendi kafasının içinde sadece bilgi ve kitaplardan oluşan bir atmosferde yaşamaktadır. Yaptığı eski dil tercümelerini, bilimsel makalelerini bilimsel toplantılara yollamakta, kibrinden katılmamakta, meslektaşlarını da inceden alaya almaktan çekinmemektedir. Kien dünyaya karşı tam bir körleşme içindedir.
İkinci bölümde ; “Kafasız Dünya” Kien kitaplarına iyi bakacağını sandığı için, sekiz yıldır yanında çalıştırdığı hizmetçisi ile evlilik kararı alır. Oysa karısı bencil, açgözlü ve sadece kendini ve geleceğini düşünen hırslı bir insandır. Kısa sürede evin büyük kısmını sahiplenen karısı onu kapının önüne koyar. Babasından kendine kalan mirası, tek değer verdiği şey olan kitaplara yatıran Kien, dışarıdaki dünyada yaşamasını beceremez. Evliliğinden kendini korumak için kullandığı körleşme egzersizi ve dünyadan kopuk yaşadığı onca yıl onu hayata karşı zayıf kılar. Kien en yakınındaki olayları anlamaktan, insanları tanımaktan, durumlarla ilgili doğru yargılara varmaktan yoksundur. Acınacak bir durumda kendi evinin kapıcısına sığınmadan önce Paris’te yaşayan ruh doktoru kardeşine telgraf çeker. Kendinin zıddı olarak yakışıklı, insan ilişkilerinde başarılı, sevilen bir ruh doktoru olan kardeşi gelerek olayları toparlar ve kardeşini zalim kapıcı ve karısından kurtararak yeniden kitap dolu evine kavuşmasını sağlar. Fakat kendisini ilginç bir son beklemektedir.
Londra üniversitesi öğretim üyesi Prof.J.Isaacs “ Gerçekliğin çok uzağında yaşayan bilgin Kien’in tüm dünyası kafasının içindedir ama kafasının bir dünyası yoktur. Çökmekte olan bir kültür ortamında bu salt bilim insanı, bilgisizlik, açgözlülük, nefret ve kıskançlık gibi tüm kötü güçlerin saldırısı sonucunda paramparça olur. Kurbanın yazgısında bizim de suçumuz olduğunu duyumsarız elimizde olmaksızın” demektedir.
Oysa bilgi, bilginin kendisi için değildir. Bilgi diğerlerini ezmek, kibirlenmek ve bilgiyi kendine saklamak için değildir. Kien’i bu talihsiz olaylar ağına düşüren de kendisidir bize göre. Bilgiye sahip olma ve onu kendisine saklama konusundaki cimriliğiyle, kardeşi dâhil olmak üzere diğer insanlara karşı gösterdiği duyarsızlığıyla, bilginin yaşama dönüşmesi konusundaki pratik zekâ eksikliği, bencilliği ve duygusuzluğuyla yozlaşmış bir insanın örneği olarak durmaktadır. Hayata dönüşmüyorsa, kişinin varlığını ışıtmıyor ve diğerlerinin faydasına kullanılmıyorsa bilgi bir hiçtir.
Emel Eva Tokuyan
Facebook Yorum
Yorum Yazın