Emel Eva Tokuyan

Emel Eva Tokuyan

Mail: emeltokuyan@gmail.com

PİTAGORAS

Geçen hafta “adalet kupası”ndan bahsedince Pisagoru merak edenlere azıcık bahsedelim istedim. Matematiğin babası olarak bilinen Pitagoras aynı zamanda astronomi, müzik ve doğa bilimlerine de hâkim bir filozoftu. Bildiğimiz kadarı ile Samos’ta dünyaya geldi. Pitagoras gerçek adı değildir.  Bir kaynağa göre ticari amaçla Delfiye gelen babası, annesi ile birlikte tapınağa uğrar. Tapınaktaki bilici kadın Pitia; karısının hamile olduğunu, şu ana kadar görülmemiş güzellikte ve bilgelikte tüm hayatı boyunca insanlığa çok yararlı olacak bir çocuk doğuracağını müjdeler.  Pitagoras “Pitia’ya atfedilen” anlamında annesi tarafından verilmiş bir isimdir. (M.Ö. 570-495)

Tales uzun yıllar hocalığını yapmış ve o dönemde tüm bilimlerin en üst noktada eğitiminin verildiği Mısır’a gitmesini ve eğitimine orada devam etmesini söylemiştir. 22 yıl Mısırdaki en bilgili hocalardan tüm bilimler üzerinde eğitim aldıktan sonra 12 yıl da Babil’de kalarak aritmetikten müziğe kadar tüm bilimlere hâkim olarak Samos’a geri dönmüştür.  O dönemde Halkın büyük sevgi ve hayranlığına mahsar olsa da bilgisini aktarmak istediğinde öğrenci bulamamış ve yetenekli gördüğü bir gence her öğrendiği bilgi için para vermeyi teklif etmiştir.  Geçim sıkıntısı olan bu yetenekli ve akıllı genç ilk başlarda para için bu öğrenimi kabul etse de sonrasında bilgiye duyduğu hayranlık nedeni ile dersleri almaya devam etmiştir.

Yanındaki bu tek öğrencisi ile birlikte, İtalya’da bugün hala aynı adla anılan Kroton’da bir felsefe okulu kuran Pitagoras tek bir konuşması ile dinleyen iki bin kişiyi fethetmiş ve onlarla birlikte devasa “Magna Grecia” adıyla anılan dinleyiciler evini inşa etmişlerdir. O dönemde kadınlar bir okula alınmazken ve tek işlevleri evi yönetmekken, Pitagoras kadınları da okuluna kabul ederek erkeklerle aynı hakları tanımıştır. Kendisi gibi matematikçi olan eşi Theano da Krotondaki okulda dersler vermiştir.

Okulundaki öğrenciler iki gruptan oluşuyordu:“Dinleyiciler” (Akuzmatikler) beş yıl süren bir deneme döneminden geçiyorlardı. Kişisel mallara sahip olabilirler, et yiyebilirlerdi. Kurallar onlar için daha esnekti. Okulda asıl üyeliğe geçmiş, Matematikçiler ise kişisel mülk edinmiyorlar, et ve bakla yemiyorlar, sahip oldukları her şeyi paylaşarak komün bir hayat yaşıyorlardı. Aralarında derin bir bağ vardı. Pitagoras’ın öğrencileri davranışlarındaki ölçülülük, tüm yaşayan varlıklara nezaket, bilimler hakkında engin bilgileri, mütevazılık, ılımlılık ve sükûnet dolu tutumları ile hemen ayırt ediliyorlardı.

Filozof kelimesini ilk kullanan kişidir, Pitogoras: Bir gün öğretisini aktarırken çok etkilenen öğrencisi ona “Sophos” (Hâkim, bilge) der. Bunun üzerine Pitogaras” Ben Sophos değilim. Philosophos’um. Bilgeliği severim.” der.  

Matematik, müzik ve diğer bilimlerde pek çok parlak buluşa imza atmış olsa da, bunu hazmedemeyenlerin halkı kışkırtması ile okulu yakılan Pitagoras’tan geriye çok az şey kalmıştır. Gönül insanlığın ışıklarının yaşarken kıymetinin bilinmesini, eserlerinin korunmuş olmasını isterdi. Olabilseydi insanlık olarak bugün kim bilir nerelerde olurduk?

Facebook Yorum

Yorum Yazın