Hiç düşündünüz mü? Hiç doğmamış olsa idiniz, ne değişirdi? Yakınlarınız anneniz, babanız, kardeşleriniz, en sevdiğiniz arkadaşınız, ne durumda olurlardı? İnsanlar arası ilişkiler o kadar karmaşık o kadar öğrenmeler ve öğretmelerle dolu bir süreç ki. En çok birlikte yaşamda öğreniyoruz. Asıl kalıcı öğrenmelerimiz kopyalama yoluyla oluyor? Nette bir vıdeo vardır izleyenleriniz vardır belki “Çocuklar görür, çocuklar yapar” İlk yedi yılda kimleri ana belleğe aldıysak, rol modeli seçtiysek, sonraki yıllarda onun iskeleti üzerinden rötuşlar oluyor.
O değil de kimlere ne kattık idi, asıl soru? Kimlerden ne aldık değil? Yani bir sabah kalktığınızda farz edin ki o ana kadarki yaşam deneyiminiz, kimliğiniz, varlığınız silinmiş herkesin hayatından. Siz olmayan bir evrende nasıl olurdu hayatları? Neleri az olurdu? Neleri çok?
Geçenlerde izlediğim film çok eski bir yapım. İkinci dünya Savaşı sonrası, ağır kayıplara ve büyük duygusal ve zihinsel yaralanmalara sanatın şifalandırıcı gücünü kullanmak için yapılmış umut dozu yüksek bir film. *
İlk sahnede hayatına son vermek üzere olan bir adam için her evden onu koruması adına edilen dualarla açılıyor sahne. Bailey umudu tükenmiş, çaresizlik ve karanlığın içine yuvarlanmış bir halde noel gecesi, karlı ve fırtınalı bir havada köprüden atlayıp, başarısızlık dolu olduğunu düşündüğü hayatına son vermek üzeredir. Tanrı bir kasaba dolu insanın dualarını kabul eder ve onu kurtarması için ikinci sınıf bir meleği yollar. Bailey tam atlayacak üzereyken melek kendisini akıntı dolu nehre atar. Bailey bir anda onu kurtarmak için suya atar kendini ve bekçinin de yardımı ile meleği kurtarır. Melek kim olduğunu ve neden geldiğini açıklar. Bekçi ve Bailey onun bir deli olduğunu düşünürler. O kadar umutsuzdur ki “Keşke hiç doğmasaydım” der. Bunun üzerine melek onun hiç doğmamış olması ile kasabada nasıl bir fark olacağını anlaması için bu dileği yerine getirir. O artık var olmayan bir adamdır. Hiç doğmamış olduğu bir hayatta, kişilerin ve olayların akışını görmek, hayatının ne kadar kıymetli ve anlam dolu olduğunu fark etmesini sağlar.
Sizin var olduğunuzu bildiği için, sesinizi duymasa ve görmese bile, yüzünde gülümseme oluşturduğunuz kaç insan var? Bedelini zorlukla ödediğiniz bir hayat tecrübesi sayesinde acı çekmekten koruduğunuz kaç sevdiğiniz? Zor anında elinden tutarak ayağa kalkmasına yardım ettiğiniz kaç kişiye sahipsiniz? Hastayken başında bekleyerek acısını hafiflettiğiniz kaç insanınız var? Yarın bana faydası olur veya cennete giderim diye hesap yapmaksızın, ayıp olur diye toplum baskısını göz etmeksizin kaç kişiye yararınız dokundu.
Birçok kutsal metin der ki; yolun en sonuna geldiğimizde bizimle birlikte gelecek olanlar sadece deneyimlerimizden çıkardığımız tecrübe ve yarattığımız sevgidir? Kalbinizden diğer kalplere giden ne kadar çok sevginiz var? Bir düşünün. Nihayetinde insanı ışıklandıran ve anlamlı kılan sadece budur. Gerisi bir avuç toz, toprak ve su…
Emel Eva Tokuyan
*It’s a Wonderful Lıfe,1946,, ABD yapımı dram/fantastik
Facebook Yorum
Yorum Yazın