"Tatlı yiyelim tatlı konuşalım" deyişinin sık yinelendiği bir gün yaşıyoruz.
Çikolata, şeker, baklava özetle her türlü tatlı tüketiminin tavan yaptığı gündeyiz bugün. Tatlı yiyelim tatlı konuşalım ama, aman dikkat tatlıyı fazla kaçırmayalım.
Herkes tatlı yesin tatlı konuşsun. Ancak öncelikle politikacılar tatlı yiyip tatlı konuşmalı. Mübarekler arasında sanki kan davası var gibi, cenazelerde karşılaştıklarında bile göz göze gelmemek için yoğun çaba harcıyorlar.
Bayramlar kırgınlıkların bittiği, yüreklerin kin ve nefretten arındırıldığı günlerdir. Yürekler kin ve nefretten arındırıldığında yerini sevginin dolduracağından hiç kuşkunuz olmasın.
Sevgi varsa, empatide vardır. Empati varsa, uzlaşma kolaylaşır. Toplum olarak uzlaşmaya, barışa kardeşliğe ve dayanışmaya çok ihtiyacımız var.
Uzlaşma uygar toplumlarda uygar kişiler arasında olur.
“Dediğim dedik, çaldığım düdük” diyenlerin çoğunlukta olduğu yerde uzlaşma olmaz çatışma olur. Uygar insanlar barışırlar, ilkel insanlar çatışırlar.
“Tamam, anladık senin eşeğin erkek olsun” sözü uygar toplumlarda yoktur. Kararlılıkla inat aynı şey değildir. Kararlılık bilgiden, inat cahillikten güç alır.
Çevremde keçi gibi inatlaşan, uzlaşmayı döneklikle bir tutan insanlar gördükçe, toplumun geleceğine ilişkin umutlarım kırılıyor dersem yalan söylemiş olmam.
Düşünün bir kere, sokaklar asarım keserim diyen insanlarla dolu.
“Ben onun hesabını görürüm” diyen, hesap görmeyi matah sanan insanların olması hoş bir şey değil elbet.
Ülkemizde demokrasi sağlıklı biçimde işlemiyor. Evlerde, apartmanlarda, sitelerde, kentlerde işlemeyen demokrasi ülkede doğru işleseydi şaşırtıcı olurdu zaten.
Demokrasinin işlemesi için, sadece yöneticinin akıllı olması yetmez, toplumun çoğunluğunun da akıllı olması gerekir.
Demokrasinin işlemediği toplumlarda “ihalecilik anlayışı” vardır. Apartmanın, sitenin, kentin, ülkenin yönetimi bir kişiye ihale edilir. Kişi başarılı olursa alkışlanır, başarısız olursa yuh çekilir ve yenisi seçilir. Kimsenin aklına yönetimi paylaşmak, yönetime katılmak, sorumluluk almak gelmez. Sanki başka bir yöntem yokmuş gibi, birileri yönetici diğerleri de yönetilen olacaktır. Oysa, yönetişim gibi yeni yönelişleri tartışıyor gelişen toplumlar…
Yönetim sadece rakam değildir. Siyaseti sadece rakam olarak görenler, böyle olmadığını anladıklarında çok geç kaldıklarını da görmüş oluyorlar…
Demokrasilerde, bir artı bir iki etmeyebileceği gibi, bir artı bir üç de edebilir. Ben uzlaşmayı çok önemsiyorum. Uzlaşma güçsüzlüğün değil, özgüvenin, gücün eseridir. Uzlaşma karşılıklı saygının ve güvenin olduğu yerde başlar ve uzlaşmayla birlikte karşılıklı olarak saygı ve güvende büyür…
Uzlaşma arayalım beyler. Uzlaşma. Her yerde her işte uzlaşma. Senin dediğinde olmasın, benim dediğimde. Orta bir yerde buluşalım ve buluştuğumuz yer ikimizin dediği yer olsun…
Uzlaşma uygar insana yakışır. İlkel insan, uzlaşmayı teslimiyet sanır. Oysa uzlaşma teslimiyet değil, samimiyettir.
Bayanlar beyler, bu bayramda bir daha düşünelim. Suç sadece bizi yönetenlerde değil, suçun büyüğü bizde… Uzlaşmayanı, inadım inat diyeni seçmediğimizde, uzlaşmanın yolunu açmış oluruz...
Facebook Yorum
Yorum Yazın