Mustafa Pala

Mustafa Pala

Mail: pala.mustafa@gmail.com

TANTALOS İŞKENCESİ


 

Bir gün gülü, bir gün de lavantayı konuşacağız. Topraklarımız o kadar verimli ki, nereye ne diksek yetişiyor. Toprağa düşen her tohum, meyveye sebzeye güzel bir çiçeğe dönüşüyor. Verimli topraklarımız olan bu ülkede fakirliği anlayabilmek mümkün değil. Bunları düşünürken Tantalos İşkencesi geldi aklıma.

 

Yaşadığım kent olan Manisa’nın, bölgemizin ve ülkemizin tarihi insanın tarihi kadar eskidir. Homeros’un dünyasının merkezi Batı Anadolu’dur. M.Ö. 12’nci yüzyıldan itibaren Batı Anadolu tarihi için önemli bir dönemin başladığı söylenir. Oysa, öncesinin de önemli olduğundan hiç kuşku yok. Yeni belge ve bilgilere ulaşıldıkça yeraltındaki tarih gün yüzüne çıkarıldıkça, bu önem daha iyi anlaşılacaktır. Anadolu’nun batıya yönelmesi üç ayrı dönemde incelenebilir. Birinci dönemde üç ayrı grup halinde gelenler, kuzeydeki Aiol, ortadaki İon, güneydeki Dor gruplarıydı. Antik kaynaklara göre, Anadolu’nun batıya yönelmesinden öncede Batı Anadolu’da ve yaşadığımız coğrafyada yaşayanlar vardı. M.Ö. 3000’den de daha önce Manisa’nın ilk yerleşiminin Tantalis olduğu biliniyor. Mitolojik kahraman Tantalos, Tantalis kentinin kralıdır. Babası Zeus olan Tantalos’un  kendisi gibi ünlü kızı Niobe, oğulları  Plops ile Broteas vardır. Niobe görkemli Sipil Dağı’nın kuzey batı yamacında gözyaşlarını yüreğine akıtır durur. Sipil Dağı’nın kuzey doğu yamacında da Broteas’ın yaptırdığı, bereketin ve doğurganlığın simgesi Kybele vardır. Tantalis’i ve Tantolos’u Niobe’yi ve Kybele’yi  Mitojinin acılı ailesini İzmir’li ozan Homeros’tan öğreniyoruz. Homeros, Tantalos İşkencesi’ni Azra Erhat ve A.Kadir’in dilimize kazandırdığı destanında şu güzel dizelerle anlatıyor.

 

“Tantalos’u da gördüm, korkunç işkenceler çekerken:

duruyordu bir gölün içinde, ayakta,

yüksele yüksele çıkıyordu su çenesine kadar,

ama içmek için davrandı mıydı, damlasını alamıyordu suyun

ihtiyar adam eğiliyor eğiliyor eğiliyordu,

su da çekiliyor çekiliyor, yok oluyordu hemen toprakta,

ve bir çamur peyda oluyordu ayaklarının dibinde, kapkara,

ossaat bir tanrı kurutuveriyordu gölü.

Yemişler sarkıyordu başının üstünde dallı budaklı ağaçlardan,

armutlar, narlar, pırıl pırıl elmalar,

ballı incirler, tombul zeytinler sarkıyordu,

ama ihtiyar adam, koparayım diye ellerini uzattı mıydı,

bir yel geliyor, savuruyordu onları kara bulutlara”

 

İşte böyle anlatıyor Homeros’ Tantalos’un işkencesini. Tantalos varlık içinde yokluk çekiyor. Su var içemiyor. Meyveler var yiyemiyor. Varlık içinde yokluğu yaşıyor. Günümüzde bile varlık içinde yokluğu yaşayan kişi ve toplumlar için “Tantalos işkencesi çekiyor “ deniliyor. Bizde bu güzel coğrafyanın insanları olarak “Tantalos işkencesi mi çekiyoruz ?” diyesimiz geliyor değil mi?
Görkemli Sipil Dağımız bulunmaz bir hazine; sadece kentimiz için değil, bölgemiz ve ilkemiz için bir hazine. Sadece Sipil değil, tüm ülkemiz bizden ilgi bekliyor, proje bekliyor. Kendine özgü bitkileriyle, çiçekleriyle, güzel iklimiyle geçmişin derinliklerinden bize gülümsüyor. Haydi Türkiye verimli topraklarımızı işleyerek, tarım ürünleri alan değil satan bir ülke olalım..

 

Facebook Yorum

Yorum Yazın