UMUT; her bitiş ve başlangıca gelip eşlik ediveren bir kelime. Gecemiz ne kadar karanlık olsa da, hayat bizi ne çok dar koridorlardan geçmek zorunda bıraksa da; her gün doğumu ile taze yeşil bir dal gibi kalbimizi sarıveren, güvenli ellerde olduğumuza inancı tazeleyen, ayaklarımız üzerinde doğrulup ışığa yönelten, UMUT…
Umut diyorum içimden sessizce ardı ardına sayıklar gibi. Umut sözcüğü içimde dolanıp durdukça eskiye çok eskiye doğru sarmal bir merdivenden aşağı doğru inip Pandora’ya kayıyor zihnim. Hani dilimize yerleşmiş bir deyim var ya halk arasında söylenip nerden geldiğini hatırlamadığımız o deyim: “Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü” diye. Sevgili Pandora’nın kutusu açılınca tüm kötülükler yayılmış dünyaya, içinde sıkışıp kalmış umut. Bu nedenle bazı düşünürler bütün kötülüklerin en kötüsü olduğunu düşünüyorlar umudun. Ve diyorlar ki: “Umut insanı boş beklentiler içerisinde bırakarak eziyeti uzatır”* Onlara katılmıyorum. Elbette bu tür bir umut; çaresiz, eylemsiz, edilgen bir bekleyişten ibaret. İnandığım umut başka: kişinin özgür iradesi ile seçimler yaparak, inandığı yolda yürüyen birinin yarına olan güveni. Hayallerini gerçekleştirmek, yarını inşa etmek, karanlığı aydınlatmak, zorluğun üstesinden gelmek için adım adım yürüyen kişinin inancı anladığım umut. Ağır bedeller ödeyerek Prometeus’un insana armağan ettiği zihin ateşinin ışığında bir umut benim inandığım.
Hikâyenin aslı nedir diye merak edenler için :“Pandora Miti” Yunanlı Hesiodos’un “İşler ve Günler” şiirinde yer alır. Zeus, zihin ateşini çalıp, insanlara armağan eden Prometheus’a çok kızar. Bunun intikamını almak için oğlu Hephaıstos’tan tanrıçalara benzeyen bir kadın yapmasını ister. Toprak ve sudan yapılan bu kadını, Tanrıça Athena güzel giysilerle donatır. Afrodit ise ona zerafet bağışlar. Tanrı Hermes kıvrak bir zeka ve merak bahşeder. Adını “Tanrıların Armağanı” anlamına gelen Pandora koyarlar ve Promethues’un kardeşi Epimetheus’a hediye ederler. Prometheus kardeşini uyarmış olsa da Epimetheus Pandora’nın güzelliğine vurulur ve evlenirler. Zeus düğün armağanı olarak kilden bir çömlek verir Pandora’ya ve “mutluluk kutusu” olduğunu, bunu asla açmamasını söyler. Oysaki Zeus bilerek merak yerleştirmiştir Pandora’ya ve merakına yenilip kutuyu açtığında, salgınlar, pişmanlık, öfke, kibir, keder, yalan, riya, hastalıklar ve kötülük yayılır dünyaya. Pandora son anda kutuyu kapatır umut en sonda ve içeride kalır.
İlk bakışta mit biraz karamsarlık yaratsa da her şey zıddıyla yer alıyor dünyada. “Sınanmamış erdem, erdem değildir” der Seneca. İnsan karşılaştığı durumlara verdiği yanıtlar, zorluklar karşısında gösterdiği çaba, ürettiği yaratıcı çözümler ile kendi gücünü ortaya çıkarıyor aslında. Prometheus uygarlığın, aydınlığın ateşini sunmuştur insana. Tüm dünyaya yayılmış kötülük olsa da zihnindeki ateş ve içinde saklı kalmış umudu ortaya çıkararak her karanlık durumdan çıkabilme gücü vardır insanda. Her nereden geçirirse yaşamın yolu, ayırt etme-seçme kapasitesi, aydınlığa yöneltecek irade gücü, başaracağımıza inanç ve umudun ışıklı yüzü hayatı fethetme fırsatı sunar insana…..
Umut diyorum içimden sessizce ardı ardına sayıklar gibi. Umut sözcüğü içimde dolanıp durdukça eskiye çok eskiye doğru sarmal bir merdivenden aşağı doğru inip Pandora’ya kayıyor zihnim. Hani dilimize yerleşmiş bir deyim var ya halk arasında söylenip nerden geldiğini hatırlamadığımız o deyim: “Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü” diye. Sevgili Pandora’nın kutusu açılınca tüm kötülükler yayılmış dünyaya, içinde sıkışıp kalmış umut. Bu nedenle bazı düşünürler bütün kötülüklerin en kötüsü olduğunu düşünüyorlar umudun. Ve diyorlar ki: “Umut insanı boş beklentiler içerisinde bırakarak eziyeti uzatır”* Onlara katılmıyorum. Elbette bu tür bir umut; çaresiz, eylemsiz, edilgen bir bekleyişten ibaret. İnandığım umut başka: kişinin özgür iradesi ile seçimler yaparak, inandığı yolda yürüyen birinin yarına olan güveni. Hayallerini gerçekleştirmek, yarını inşa etmek, karanlığı aydınlatmak, zorluğun üstesinden gelmek için adım adım yürüyen kişinin inancı anladığım umut. Ağır bedeller ödeyerek Prometeus’un insana armağan ettiği zihin ateşinin ışığında bir umut benim inandığım.
Hikâyenin aslı nedir diye merak edenler için :“Pandora Miti” Yunanlı Hesiodos’un “İşler ve Günler” şiirinde yer alır. Zeus, zihin ateşini çalıp, insanlara armağan eden Prometheus’a çok kızar. Bunun intikamını almak için oğlu Hephaıstos’tan tanrıçalara benzeyen bir kadın yapmasını ister. Toprak ve sudan yapılan bu kadını, Tanrıça Athena güzel giysilerle donatır. Afrodit ise ona zerafet bağışlar. Tanrı Hermes kıvrak bir zeka ve merak bahşeder. Adını “Tanrıların Armağanı” anlamına gelen Pandora koyarlar ve Promethues’un kardeşi Epimetheus’a hediye ederler. Prometheus kardeşini uyarmış olsa da Epimetheus Pandora’nın güzelliğine vurulur ve evlenirler. Zeus düğün armağanı olarak kilden bir çömlek verir Pandora’ya ve “mutluluk kutusu” olduğunu, bunu asla açmamasını söyler. Oysaki Zeus bilerek merak yerleştirmiştir Pandora’ya ve merakına yenilip kutuyu açtığında, salgınlar, pişmanlık, öfke, kibir, keder, yalan, riya, hastalıklar ve kötülük yayılır dünyaya. Pandora son anda kutuyu kapatır umut en sonda ve içeride kalır.
İlk bakışta mit biraz karamsarlık yaratsa da her şey zıddıyla yer alıyor dünyada. “Sınanmamış erdem, erdem değildir” der Seneca. İnsan karşılaştığı durumlara verdiği yanıtlar, zorluklar karşısında gösterdiği çaba, ürettiği yaratıcı çözümler ile kendi gücünü ortaya çıkarıyor aslında. Prometheus uygarlığın, aydınlığın ateşini sunmuştur insana. Tüm dünyaya yayılmış kötülük olsa da zihnindeki ateş ve içinde saklı kalmış umudu ortaya çıkararak her karanlık durumdan çıkabilme gücü vardır insanda. Her nereden geçirirse yaşamın yolu, ayırt etme-seçme kapasitesi, aydınlığa yöneltecek irade gücü, başaracağımıza inanç ve umudun ışıklı yüzü hayatı fethetme fırsatı sunar insana…..
Facebook Yorum
Yorum Yazın