YAP’madan, OL’abilir misin?
"Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir, diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?”Ş.Tebrizi. Aynı gemideyiz ve Tebrizli Şems’in dediği gibi hayatımızın altı üstüne gelmiş durumda. Alışkanlıklarımızın aniden kesilmek zorunda kalması, sıradan bulduğumuz ve kanıksadığımız ne çok özgürlüğe sahip olduğumuzu şimdi fark ederek, bir pencerenin arkasından izlemek, zamanı iyi kullanamadığımız için ertelediğimiz birçok eylemi ne zaman yapabileceğimizin belirsizliği, bunu anlamak için ulaşabildiğimiz haberleri kaygıyı büyüterek izlemek durumundayız şimdi.
Aynı gemideyiz ve büyük bir dönüşümün ayak seslerini dinliyoruz. Hepimiz, insanlık tarihinde büyük bir kapının o ağır menteşesinin açılmasına ve yeni bir başlangıcın eşiğinde olmaya tanıklık ediyoruz. Hayatımızın altının üstünden iyi çıkması bizim elimizde. Yeni bir başlangıcın olabilmesi bizim de yenilenmemize bağlı. Eski Ben’liklerimizle yeni bir zaman yaratmamız mümkün değil çünkü. Hayatımızın altı üstüne geliyor: Evet. Çok kaybımız var: Evet. Acı çeken çok insan var: Evet. Ancak tüm bunların bir anlamı olması ve çekilen acıların hiçliğe yitip gitmemesi için anlamamız gereken çok önemli bir şey var: Bu noktaya neden geldik? Geldiysek, bunca acının ve yoksunluğun hiç uğruna yaşanmamış olması için ne yapabiliriz? Etki ve yetki alanımızda olmayan şeyler için üzülerek, kızarak, suçlayarak, elimiz kolumuz kilitlenmiş olarak oturarak, kendimize acıyarak geçireceğimiz zaman değil bu. Eğer yarın daha aydınlık, adil, güzel, esenlik içinde olsun dileğimizde samimi isek bunu hep birlikte yapmalıyız. Ve YAPmanın yolu her zaman OLmaktan geçer. Her şey geçip gittikten sonra uyanmak istediğimiz dünyanın neye benzemesini istiyorsak onu şimdi bu karanlık günlerin içinde inşa etmeye başlamalıyız. Her birimiz! Sen, ben, o, diğerleri, başkaları, hepimiz!
Hiç olmadığı kadar vaktimiz var şimdi kendi içimize bakmak için. Beni çok etkilemiş ve zaman zaman dönüp üzerinde medite ettiğim bir eski Zen hikâyesini paylaşmak istiyorum izninizle: Bir zamanlar uzak doğuda bayındır bir ülkeye sahip güçlü ve adaleti ile bilinen bir kral varmış. Bir gün beklenmedik bir şekilde tüm ülke işgale uğramış. Kral tüm gücünü savunmak üzere harcamış. Ancak düşmanı geri püskürtmeyi başaramamış. Bunun üzerine derin bir meditasyona girmek üzere, üç gün, gün ışığı girmeyen odasına kapanmış. Kimse ile konuşmamış, yememiş, uyumamış. Üç gün sonra odasından çıktığında, geliştirdiği strateji ile ülkesini kurtarmayı başarmış. Ve bunu nasıl başardığını soran vezirine, “Yaşadığımız her şeyin bizim içimizde bir karşılığı var. Bu meditasyon sırasında, neden bu duruma geldiğimizin içimdeki karşılığını bulduğum için çözümü de buldum” demiş. Bu sıra dışı gibi görünse de dış dünya bizim bir yansımamız her somut edimiyle. S.de Anna dediği gibi. “Sen böyle olduğun için dünya bu halde” *
Az önce de dediğim gibi; hiç olmadığı kadar vaktimiz var şimdi kendi içimize bakmak için. Bitkiler, hayvanlar, toprak, denizler, hava seçmez. Doğal olarak spekulasyon yapmadan doğasını izler. Ama insan seçer ve yönlendirir. Seçtikleri ile istendik bir dünya veya acı dolu bir dünya yaratabilir. Yeni bir çağın eşiğindeyiz. Birlikte kendi içimize bakalım. Hazır mıyız, bilime, sanata, emeğe, çalışmaya, hak ettiği yeri açmaya? Doymayan, hep istemelerden, sadece ben demekten, tembellikten, kibirden, bencillikten, ötekileştirmekten, yargılardan, katılıktan, vazgeçmeye hazır mıyız? Hazır mıyız tüm farklılıkları kabullenerek yüreklerimizi birbirimize açmaya, kucaklamaya? Hazır mıyız elimizde olanın en iyisini hesapsızca paylaşmaya? O halde şimdi bak içine ve vedalaş eskimiş, acı getirmiş tüm bakış açılarınla, tutumlarına. Acı ve korku ile hareketsiz kalma. Çünkü; “Yarınlar yorgun ve bezgin kimselere değil, rahatını terk edebilen gayretli insanlara aittir.”( Cicero) Yeni çağın başlangıcındaki, yeni insan olmak üzere kolları sıva!
Emel Eva Tokuyan
*Tanrılar okulu, Stefano de Anna
Zamanın ruhuna ışık tutan bir yazı