Emel Eva Tokuyan

Emel Eva Tokuyan

Mail: emeltokuyan@gmail.com

ZORLUKLARDAN YILDIZLARA

Eski bir İspanyol atasözü vardır. İlk kez yıllar önce, bir arkadaşımın tişörtünün üzerinde kendini yontan insan heykelinin altında okumuştum ve çok etkilenmiştim: “Eğil demir, ben zoru severim” Şimdilerde giderek artan konfor arayışının, gündelik hayatın önemsiz her anına sızışında bu ve benzer sözleri müstehzi bir gülümseme ile içimden tekrarlıyorum. Eski insanların kendi gücünü sınamak için hayata atılarak cesurca meydan okuyan tavrı zamanımıza masallar kadar uzak. Varsa yoksa rahat işler, kolay ilişkiler, mümkünse emek verilmeden edinilmiş etiketler. Bu rahatlık düşkünlüğü ve edimsizlik içinde nasıl gelişir, büyür insan? Tıpkı bir su gibi; duran her şey parlaklığını yitiriyor, hayat gücünü kaybediyor, ağırlaşıyor, kokuyor özünü kaybediyor zamanla.
Bir sporcu kaslarının gücünü diri tutmak için her gün antrenman yapmalı, bir müzisyen her gün enstrümanını çalmalı ise her bir kişi de iç gücünü sınamak için hayatın doğal olarak karşısına çıkardığı zorlukların onu güçlendirecek alıştırmalar olduğu bilgisi ile karşılaşmalı belki de. Birçok ilham verici örnek var elbette karşılaştığımız o an için bize aşılmaz gibi görünen durumun üstesinden geldiğimizi anlatan. Sürecin ve yolun bizi daha iyiye evrilmemiz için işleyişini ortaya koyan. Onlardan bir tanesi şimdi anlatacağım, umarım her birimiz için ilham olur yazdığım:
“Demirci ustasının söyledikleri şunlardı: “Ben bu atölyede üzerinde hiçbir işlem yapılmamış demirleri alırım, onları kılıçlara dönüştürmem gerekir. Bunun nasıl yapıldığını biliyor musun?” “Öncelikle, çelik tabakayı alıyorum, kırmızıya dönene kadar cehennem ateşinde ısıtıyorum. Sonra hiç acımadan, atölyedeki en ağır çekici alıyorum ve istenen şekli alana kadar dövüyorum.” “Daha sonra, onu su dolu bir kovaya atıyorum, o anda demir atölyesinin tamamı, buhar ve ani ısı değişiminin yarattığı acı gıcırtı ve çatırtılarla doluyor.” “Ve bütün bu işlemi, mükemmel kılıcı elde edene kadar tekrarlamak zorundayım, çünkü bir kere yeterli olmuyor.” Demirci ustası uzun bir süre sustu, bir sigara yaktı ve sonra devam etti: “Bazen ellerime gelen çelik parçası bu muameleye dayanamaz. Yüksek ısı, dövülme ve onu çatırdatan soğuk su... Ve bütün bu süreçten sonra bile asla iyi bir kılıca dönüşmez.” “İşte o zaman onu alır, atölyemin girişinde gördüğün hurda yığınının içine atarım.” Demirci yine durakladı ve sözünü şöyle bitirdi: “Biliyorum, Tanrım beni ıstırapların ateşine atıyor. Hayatın vurduğu çekiç darbelerini de çoktan kabul ettim. Ve bazen çeliği acı acı çatırdatan suyun soğukluğunu ve duygusuzluğunu içimde hissediyorum. Ama tüm bunlara rağmen Tanrı’dan tek bir şey diliyorum: Tanrım, ulaşmamı beklediğin şekli alana kadar benden vazgeçme. Ruhumu şekillendirmek için hangi yol geçerliyse onu dene, ne kadar gerekiyorsa o kadar kez dene ama asla ruhumu hurda yığınının içine atma.’’**

*(PER ASPERA AD ASTRA-Zorluklardan Yıldızlara- Latince Deyim)
**Portobello Cadısı-Paulo Coelho

Facebook Yorum

Yorum Yazın