İslam’ın sosyal dayanışmayı, birlik ve beraberliği, huzur ve barışı temin eden en önemli ibadetlerinden birisinin zekat ibadeti olduğunu kaydeden Manisa İl Müftüsü Mustafa Soykök, “İslam dini, servetin toplumun bir kesiminin elinde dolaşan bir saltanat olmasını istememektedir. Bu bağlamda zekat, serveti sadece zenginlerin ellerindeki bir güç olmaktan çıkarıp fakir ve muhtaçların da istifadesine sunmakta; zengin ile fakir arasında bir köprü oluşturmaktadır” dedi.
Manisa İl Müftüsü Mustafa Soykök İslam’ın en önemli şartlarından biri olan zekatla ilgili açıklamalarda bulundu. Fakirliğin bugün bütün dünya toplumlarının kurtulmaya çalıştığı sosyal bir problem hâline dönüştüğünü kaydeden Manisa İl Müftüsü Mustafa Soykök, “Zekat İslam’ın zenginler ile fakirler arasında kurduğu bir kardeşlik köprüsüdür. Zekat’ın kelime anlamı; artma, çoğalma, temizlik, bereket gibi kavramları ifade eder. Dini bir terim olarak, belirli bir servetin bir kısmının, zekat verilmesi dinen uygun görülen kişilere Allah rızası için karşılıksız olarak verilmesi demektir. İslam’ın beş temel esasından biri olan zekat, hicretin ikinci yılında Medine’de farz kılınmıştır. Akıllı, ergenlik çağına ulaşmış ve hür Müslüman, temel ihtiyaçlarından fazla olarak nisap miktarı artma özelliği taşıyan mala sahip ve bu malını elde etmesinin üzerinden bir yıl geçmiş ise zekat ile mükelleftir. Namaz, oruç gibi bedeni ibadetler, Allah’ın ihsan ettiği hayat ve sıhhat gibi nimetlerin şükrü; zekat ve sadaka-i fıtır gibi mali ibadetler ise mal nimetinin şükrüdür. Zekat, Kur’an ve hadislerde çok defa namazla birlikte zikredilmektedir. Bu da, zekatın dinimizdeki yerini ve namaz ile zekat arasındaki kuvvetli bağı göstermektedir. Kişinin Müslümanlığı ancak bu iki farzı yerine getirmekle olgunluğa erişir. Nitekim Yüce Allah, hidayete ermenin ve ahirette müjdelenen mükafata nail olmanın namaz ve zekatla olacağına işaret etmiş, Kur’an-ı Kerim’in, namazı kılan, zekatı veren ve ahirete kesin olarak inanan müminlere müjde ve hidayet rehberi olduğunu haber vererek bu ibadetin önemini ortaya koymuştur. Zekat, geçici olan malı, kalıcı yapmanın en güzel yoludur. Kişinin dünyada elde ettiği malların tamamı, ya harcanıp yok olacak veya mirasçılarına kalacaktır. Yalnız, Allah yolunda harcadıkları zayi olmayacak; bu dünyada kalmayıp ebedi olacaktır. İslam dini, servetin toplumun bir kesiminin elinde dolaşan bir saltanat olmasını istememektedir. Bu bağlamda zekat, serveti sadece zenginlerin ellerindeki bir güç olmaktan çıkarıp fakir ve muhtaçların da istifadesine sunmakta; zengin ile fakir arasında bir köprü oluşturmaktadır. Böyle olunca da, İslam’daki sosyal dayanışmada önemli bir rol üstlenmektedir. İhtiyaç sahipleri, fakirler, miskinler, borçlular, yolda kalmışlar zekat vasıtasıyla gözetilmekte, adeta onlara sosyal güvenlik sağlanmaktadır. Bu ise, toplumun fakir kesimini kıskançlık ve kinden korumakta, sermaye düşmanlığını ortadan kaldırmaktadır. Diğer taraftan zekat, servetin atıl bekletilmeyip, iktisadi hayata katılmasını teşvik eder. Servetin iktisadi hayattan çekilip atıl bekletilmesini hoş görmeyen yüce dinimiz, zekat vasıtasıyla bunun önüne geçmek, en azından bunun bir miktarıyla toplumu yararlandırmak istemiştir. Elde atıl tutulup yatırıma yönlendirilmeyen sermaye yıldan yıla zekat sebebiyle eriyecektir. Bu nedenle, her yıl servetinin yüzde 2,5’ini vermek zorunda olan zengin, malının eriyip yok olmasını engellemek için onu atıl olarak bekletmeyecek, iktisadi hayata katılacak ve servetini işletecektir. Bu da ekonomik hayata canlılık getirecek, toplumun refahına katkıda bulunacaktır. Kur’an-ı Kerim’de zenginin malında fakirin hakkının bulunduğu bildirilmektedir. Fakirler için ayrılan bu hakkın, malda kalması onu kirletmektedir. Zenginin malındaki fakirin ve ihtiyaç sahiplerinin bu hakkı ayrılıp verilmedikçe mal temizlenmiş olmaz. Zekat malı başkasının hakkından temizlediği için onu bereketlendirir. Buna karşılık zekatının verilmemesi halinde, bereketi kaçar.” dedi.
Bir kişinin zekat vermekle mükellef olması için Müslüman, akıllı, ergenlik çağına erişmiş ve hür olması; borcundan ve temel ihtiyaçlarından fazla nisap miktarı mala sahip olması gerektiğini kaydeden Soykök, “Buna göre, akıllı olmayan ve buluğ çağına erişmemiş olan kişiler, dinen mükellef olmadıklarından zekat ile sorumlu değillerdir. Fakat Şafii mezhebinde buluğa ermemiş olsa dahi zekat şartlarını taşıyan kişinin malından velisi zekat vermesi gerekir.” diye konuştu.
Zekata tabi mallar ve şartları
“Zekâta tabî mallar Kur’ân-ı Kerim’de, altın ve gümüş, toprak mahsulleri, elde edilen kazançlar, madenler ve benzeri yer altı servetleri ve diğer mallar şeklinde belirlenmiştir” diyen Soykök, “Ancak diğer yükümlülüklerde olduğu gibi, zekatta da mükellefin durumu göz önünde bulundurularak, makul ve taşınabilir bir sorumluluk yüklendiği için, bu malların, temel ihtiyaçlarından fazla ve nisap miktarı olması gerekir. Kişinin normal bir şekilde yaşaması için zaruri olan temel ihtiyaçları karşılayacak kadar mal, refah ve zenginlik meydana getirmez. Bu nedenle zekata tabi değildir. Genel olarak, barınma, ulaşım, ev eşyası, gıda, giysi, sanat ve mesleğe ait alet ve makineler, ilim için edinilen kitaplar, sağlık giderleri, elektrik, su, telefon gibi cari harcamalar ve benzeri şeyler, temel ihtiyaç içerisinde değerlendirilir. Esasen asli ihtiyaçlar, zaman, muhit ve durumun değişmesiyle değişir ve gelişir. Bu konuda, zekat mükellefinin temel ihtiyaçlarına itibar edilir. Bu ihtiyaçları karşılamak için ayrılan para da, temel ihtiyaç kapsamında değerlendirildiğinden, bu paralar zekata tabi değildir. Ancak barınma, işyeri ve ulaşım gibi temel ihtiyaçları karşılamak için gerek duyulan menkul veya gayrimenkulların mülkiyetine sahip olmak zorunlu değildir. Çünkü bu ihtiyaçlar, kira, iare veya başka bir yolla da karşılanabilir. Bu nedenle ev, araba, dükkan gibi menkul veya gayri menkulleri satın almak üzere biriktirilen paranın, bu şeyleri almak için kanalize edilmediği sürece zekatının verilmesi gerekir; buna karşılık sözlü yada yazılı taahhüde girilmiş ve başka bir şekilde bu ihtiyaçlar için kanalize edilmiş ise zekattan muaftır. Nisap ise, zekât, sadaka-i fıtır gibi ibadetlerle mükellef olmak için konulan asgarî zenginlik ölçüsüdür. Bu ölçü, Hz. Peygamber tarafından, o dönem İslam toplumunun ortalama hayat standardı göz önünde bulundurularak belirlenmiştir. Hadislerde belirlenen nisap miktarları; 561 gram Gümüş; 80,18 gram altın; 40 koyun veya keçi, 30 sığır, 5 deve; 650 kilogram tahıl şeklinde sıralanabilir. Alacaklar da kişinin mal varlığından olduğu için, geri ödeneceği kesin olan alacakların, her yıl zekatının ödenmesi gerekir. Buna rağmen zekatı verilmemişse, tahsil edildikten sonra, geçmiş yıllara ait zekatları da ödenmelidir. Ancak inkar edilen veya geri alınma ihtimali olmayan alacakların her yıl zekatının verilmesi gerekmez. Şayet böyle bir alacak daha sonra ödenirse, alacaklı bu tarihten itibaren zekat mükellefi olur; geçmiş yıllar için zekat ödemez.” şeklinde konuştu.
Zekatın, farz olduğu andan itibaren verilmesi gerektiğini kaydeden Soykök, “Zekat vermenin belli bir ayı olmadığı gibi, Ramazanı beklemeye de gerek yoktur. Ancak, zekat vermekle yükümlü olanların, yükümlü oldukları andan itibaren en kısa zamanda zekatlarını vermeleri uygun olur.” dedi.
Zekat kimlere verilir
Zekat verilebilecek yerler hakkında da bilgi veren Soykök şunları söyledi: “Zekatın kimlere verilebileceği Kur’ân-ı Kerim’in şu ayetinde bildirilmiştir: ‘Sadakalar (zekatlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekat toplayan memurlar, kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğe kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihat edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir’ buyurulmaktadır (Tevbe Suresi, 60). Zekatın, bu ayette sayılanlar dışında kalan kişi ve kuruluşlara verilmesi caiz değildir. Ancak aldıkları zekat ve fitreleri bir fonda toplayıp bunu, ayette belirtilen yerlere sarf ettikleri bilinen ve kendilerine her bakımdan güvenilen kimseler eliyle yönetilen Türkiye Diyanet Vakfı gibi, kurum ve yardımlaşma fonlarına zekat ve fitre verilmesinde dinen bir sakınca yoktur. Ayrıca, zekat alma şartlarını taşısa bile; ana, baba, büyükanne ve büyükbabalara, oğul, oğlun çocukları, kız, kızın çocukları ve bunlardan doğan çocuklara, Müslüman olmayanlara zekat verilmez, karı-koca da birbirlerine zekat veremez.”
Türkiye Diyanet Vakfının hâlihazırda zekat verilebilecek en güvenilir kurumlardan birisi olduğuna dikkat çeken Soykök, “Ülkemiz, yakın tarihte kurban ve zekât gibi kavramları istismar eden grupların açık ihanetine şahit olmuştur. Bu sebeple ülkemizin zekât potansiyelinin yurt içinde ve yurt dışındaki Müslüman kardeşlerimize ulaştırılmasında görev üstlenmek, bu güzide kurumun mensupları için vazgeçilmez bir sorumluluktur. Geçtiğimiz sene yani 2020 yılında Manisa genelinde Türkiye Diyanet Vakfı olarak 6 bin adet gıda kolisi yardımı, 500 bin TL nakdi yardım toplam 11 bin kişiye yardım yapılmıştır. Ayrıca 2 bin öğrenciye de eğitim yardımında bulunulmuştur. Bu yıl hayırsever vatandaşlarımızın destekleri ile bu rakamları en az ikiye katlayacağımızı ümit ediyorum. Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Kollarımız ve farklı mahallelerde tespit ettiğimiz fedakar din görevlisi arkadaşlarımız yoğun bir şekilde her gün aile ziyaretleri gerçekleştiriyor, zekat başta olmak üzere nakdi ve ayni yardımları ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyor.” dedi.
“Manisa’da Türkiye Diyanet Vakfı Aşevi’miz hizmete girecek”
Manisa İl Müftüsü Mustafa Soykök açıklamasını şöyle tamamladı: “Ekonomik yoksulluk içinde olup da düzenli ve sağlıklı beslenme sorunu yaşayan, evinde mutfak donanımı olmayan, evinde kendi yemeğini pişirmesini engelleyici sağlık sorunları bulunan ihtiyaç sahibi, engelli ve kimsesiz bireyler ile üniversite öğrencilerine yemek hizmeti vermek üzere Şehzadeler Belediyesi ile işbirliği içerisinde bir aşevi açmak için çalışmalarda son aşamaya gelindi. Manisalı Hayırseverlerimize bu müjdeyi de sizler aracılığıyla vermek isterim. Kuracağımız bu aşevi Manisa’mızda güzel bir iyilik kapısı olacaktır.”
Yorum Yazın