Her şeyin çoğu zarar verir. İyi olduğunu düşündüğümüz edimlerin bile. Nerede haddi aşıyorsak fayda, zarara dönüyor. Ölçülü olmayı nasıl tuttururuz? Hatalar yapmadan, denemeden yanılmadan olmuyor. Bilen söylese de kolayca kulak ardı ediyoruz söylenilenleri. Acı ile edinilmiş inci değerinde bir gerçek olmasına rağmen, deneyimsizliğimizin verdiği kendimizi bilmezlikle; “Haa güzelmiş” deyip bir kenara koyuveriyoruz, tecrübeyi. Anadolu’da güzel bir laf vardır; “Yapma akıldan, akıl olmaz” diye. Durumumuzu çok güzel özetliyor. Birkaç taşa tosladıktan sonra daha anlamlı bir “Haa böyleymiş” belki diyoruz.
Küçüğüz ya, ne kadar küçüksek o kadar büyük hırsımız, egomuz, Ben’imiz, kibrimiz. Yenildikçe, yara bere aldıkça belki anlıyoruz. Belki de yenilen pehlivan güreşe doymaz misali koşuyoruz peşinden küçüklüğümüzün. Ölçülü olmayı tutturamıyoruz … Abartıyoruz birçok şeyi. Şu minik hikâyedeki gibi:
Âlim bir zat talebesini ziyarete gitmiş.”Bu bahçeye meyve ağaçları dik” Talebe de söyleneni yapmış. Ağaçlar hızla büyümüş, gelişmiş. Bol bol meyve vermiş. Bahçe sahibi ağaçlara ve dallara adeta hürmet eder olmuş. O âlim şahıs bir gün talebesini ziyarete gitmiş. Bakmış ki sürekli bahçe ile meşgul oluyor, başka hiçbir şeyle ilgilenmiyor. Ağaçların dallarını kırarak yere atmış. Talebe dehşet içinde “Aman hocam hata mı yaptık?”diye sormuş. O da “Ben sana ağaçları bahçeye dik dedim, kalbine değil! Diye sitem etmiş.
Her şeyin çoğu, çok. İyi olan adına bile olsa hırsla, kör bir şekilde abarttığımız her şey dengemizi bozuyor. Sorunumuz da bu zaten ayırt edememek. İnsan bedeni, duyguları, aklı ile bir bütün. Tek birine öncelik vermek felaketimiz oluyor. Sınırını kaybettiğimiz her büyüme zarar veriyor. Nasıl ki bir hücre abartıp sınırsızca büyümeye başladığında kansere yol açarak bütünlüğe zarar veriyorsa, eylemlerimizdeki abartılar da varlığımızın bütünlüğünü yok ediyor. Birer ucubeye dönüştürüyor bizi.
Bir heykel vardı. Görünce çok etkilenmiştim. Heykeltıraşını hatırlamıyorum, kimdi? Normal bir insan bedeni ve üzerinde beden yüksekliğinde kocaman bir kafa. Kafayı taşıyamadığı için iki büklüm olmuş bir insan. Bilgiyi hırsla depolayan sıradan bir entellektuel… Belki de aklını beslediği bilgiyi kalbine ve eylemlerine de yaysa idi böyle bir ucubeye dönüşmeyecekti…
Yani demem o ki dostlar, kısacık ömrümüzde her şey insan için, her hata, her doğru, her kazanç her kayıp, karanlık yollar, aydınlıklar, keder, neşe… Umarım ki hayatın tek bir yanını büyüten ucubelerden olmayız. Bilenleri duyabileceğimiz sağduyu, gerçeğe uygun davranabileceğimiz bir mütevazilik, hayatın tüm alanlarını hakkaniyetle yaşayabileceğimiz denge hepimizle olsun.
Emel Eva Tokuyan
Facebook Yorum
Yorum Yazın