Evet, tüm dünyayı etkisi altına alan 'Amerikan Rüyası' da doğdu, büyüdü ve ölüyor.
Peki neydi bu rüya; çok çalışarak başarı, refah ve şöhrete ulaşılabileceğini savunan bir düşünce biçimiydi, ancak 19'uncu yüzyılın başından itibaren çabuk zengin olma düşüncesi geliştikçe zayıflamaya başladı ve artık yok edilmesi için düğmeye basıldı.
'Amerikan Rüyası' başarıya ulaşmak için her yol mübahtır düşüncesinden hareket ederek sürekli daha fazlasını, gereksiz tüketimi, lüks ve şatafatı, dünyanın geri kalmış diğer ülkelerine de dayatarak gezegenin sonunu hazırladı.
Biliminsanları son 250 yılda doğadaki 600'e yakın bitki türünün neslinin tükendiğini ortaya koydu, gerçek verilere dayanan raporlarda doğada yok olan bitki türlerinin sayısının, nesli tükenen kuşlar, memeliler ve amfibik (hem deniz hem karada yaşayan) canlıların toplam sayısının iki katı olduğu belirtildi, ayrıca bitkilerin beklenenden 500 kat daha hızlı tükendiği de vurgulandı.
Tarım ve hayvancılık amaçlı olarak doğal yaşam alanlarının yok edilmesi bu durumun başlıca nedenleri arasında, ancak günümüzde tarım ve hayvancılık da tükenen su kaynakları nedeniyle tehlike altına girdi.
2050'ye kadar dünyada su talebinin yüzde 55 artış göstermesi bekleniyor, buna karşılık nüfus artışı ve küresel ısınma nedeniyle tatlı su kaynakları giderek azalıyor, dünyanın yüzde 70'i suyla kaplı ve bu suyun miktarı 1 milyar 386 milyon kilometreküp, bu suyun yüzde 97,5'i tuzlu su olduğundan insan tüketimine uygun değil, geri kalan yüzde 2,5'lik tatlı su rezervinin de yüzde 70'i tarımda kullanılıyor, hem dünya nüfusu, hem de sıcaklığı arttığı için tatlı su sorunu yaşanıyor, ayrıca elektrik enerjisi üretiminde soğutucu olarak da su kullanılıyor ve bu enerjinin yüzde 20 oranında artması bekleniyor.
Sadece Amerika mı, bu zincirleme yokoluşta Avrupa'nın da suçu büyük, o zaman oradan devam edelim;
AB ülkelerinin doğal kaynakları tüketme hızı baz alınarak yapılan bir araştırmaya göre 2019 yılını çıkarabilmek için 2,8 dünyaya daha ihtiyaç duyuldu, Dünya Doğayı Koruma Vakfı ve Küresel Ayak İzi Ağı'nın hazırladığı rapor, insanoğlunun dünyanın sunduğu kaynakları hızla tükettiğini bir kez daha ortaya koydu.
Avrupalıların kıtanın doğal ekosisteminin sunduğundan iki kat daha fazla kaynak tükettiğine dikkat çekilirken, Vakıf'dan Jörg-Andreas Krüger, "Avrupalılar sanki bir değil, 2,8 dünya varmış gibi yaşıyor, dünya bizim ekolojik ayak izlerimiz altında inliyor" dedi.
Yine, biliminsanlarına göre doğal kaynaklara yönelik en büyük tehdidi iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının salınımı oluşturuyor, peki nedir bu sera salınımı ve bunu kimler, neden ortalığa salıyor?
Sera gazları, sera etkisini destekleyen, atmosferde bulunan ve en çok ısı tutma özelliğine sahip olan bileşikler, dünya atmosferi çeşitli gazlardan oluşuyor, ayrıca küçük miktarlarda bazı asal gazlar bulunuyor, güneşten gelen ışınlar, atmosferi geçerek yeryüzünü ısıtıyor.
Sera gazı emisyon miktarı atmosferde insan kaynaklı olarak; fosil yakıt kullanımı, ormanların kıyımı, sentetik gübre kullanımı, endüstriyel prosesler ve hayvancılık ile artıyor.
Görüldüğü gibi güneş sistemimizin, yerküremizin ve doğamızın bize bir şey yaptığı yok, tamamen insanoğlunun hırsları dünyamızı öldürüyor ve bu güzel dünyayı Amerika'yı da keşfedip yerleşen Avrupalı insanlar tüketiyor.
Bu üzücü ve ölümcül durumun son 250 yılda meydana gelmiş olması ile Amerika'nın 1776 yılında, yani bundan tam 244 yıl önce kurulmuş olmasının mantıklı bir bağı var hiç şüphesiz.
O zaman şunu rahatlıkla söyleyebiliriz artık;
Kahrolsun Amerika.
Kahrolsun Kapitalizm ve onun yerli işbirlikçileri.
Yaşasın dünya insanları ve emekçileri.
Facebook Yorum
Yorum Yazın