An’lar ardı ardına dizilirken, sonramızı oluşturur. Tıpkı ardı ardına aralıksız dizilmiş noktaların çizgiyi oluşturması gibi, anların dizilişi ile oluşur yaşam yolumuz. Geri döndürülmezliğini biliriz de yine de tam beceremeyiz hakkını vermeyi “an” ların. Yunan mitolojisinde “Kairos” adı verilir kıymeti bilinmiş An’a, “Fırsat”a. Tasvir ediliş şekli de çok manidardır: Başının arkası keldir, uzun saçları yüzünün ön kısmını kapatmıştır. Geldiğinde yüzü kapalı olduğundan fırsatı anlamak dikkatli bakışlar ve uyanık gözler gerektirir. Sol elinde tuttuğu usturanın üzerinde bir terazi vardır. Sağ işaret parmağı terazinin dengede olup olmadığını kontrol eder. Fırsat karşımıza çıktığında değerlendirmek için terazi, kararlığımızı ve irademizi sınar, ustura. Sırtında ve ayaklarındaki kanatlar, geldiği gibi hızla gitmesine neden olur. Eğer onun için hazır değilsek boş ellerle bakıp kalırız arkasından.”An” çoktan geçip gitmiştir yanımızdan…
Eski bir hikâye anlatılır bununla ilgili. Zamanın birinde bir padişah “an”ları yakalamak için üç soru sorar. Kimseler bilemez cevabını. O da tebdili kıyafet yapıp bilgeliği ile ün salmış kişiye gitmek için yola çıkar. Bilgeyi bahçesinde çalışırken bulan padişah sorar “Bir işe başlamanın en uygun zamanını, bu iş için kimin uygun olduğunu, hangi işin en önemli olduğunu nasıl bilebilirim?” Bilge hiç yanıt vermeden işine devam eder. Bir zaman sonra padişah “Yoruldun galiba, biraz da ben çapalayayım” diyerek işe koyulur. Akşama doğru; “Sorularıma yanıt vermeyeceksen evime döneyim” der. O sırada bilge “Bak birisi buraya geliyor. Kim acaba” diyerek yaralı bir adamı işaret eder. Bilge ile birlikte yaralıyı kulübeye taşıyıp yaralarını temizler, su ve yiyecek verip yatırırlar. Bahçede çapa yapmaktan yorulan padişah da uykuya dalar. Sabah gözlerini açtığında başında dikilen dün akşamki yaralı adam ile göz göze gelir.
Adam “Affet beni” der padişaha. “Seni tanımıyorum bile affedecek ne var?” diye sorar padişah. Adam: “Ben seni tanıyorum. Sen suç işleyen kardeşimi idama mahkûm edip, mallarına el koymuştun. Buraya seni öldürmeye gelirken adamların beni yaraladı. Ellerinden zor kurtuldum. Sen yaralarımı sarıp, hayatımı kurtardın. Affet beni.” Padişah düşmanını affetmekle kalmayıp mallarını geri vereceğini ve hekim yollayacağını vaat eder. Yaralı ile vedalaşıp bilgenin yanına gider. “Ey bilgin son kez sorularıma yanıt vermen rica ediyorum” der. Bunu üzerine bilge istediği yanıtları zaten almış olduğunu söyler. Padişah anlayamaz ve sorar : “Hangi yanıtları?”
Bilge şöyle konuşur : “Dün çapa yapmayıp geri dönmüş olsaydın, bu adam sana saldıracaktı. Sen burada benimle kalmadığına pişman olacaktın. Toprağı çapaladığın zaman bu iş için en uygun zamandı. Ben senin en önemli adamdım. Bana iyilik etmen de en önemli işti. Sonra bu adam yaralı bir şekilde buraya geldiğinde en uygun zaman yaralarını sardığın zamandı.En önemli adam o idi.Yarayı iyileştirmen en önemli işti. Şunu unutma, en uygun zaman içinde bulunduğun zamandır. Çünkü sahip olduğumuz, yalnız içinde bulunduğumuz zamandır. En uygun adam, içinde bulunduğun zamanda görüştüğün adamdır. En önemli iş de ona yardım etmendir. Çünkü insan dünyaya sadece iyilik etmek için gönderilmiştir.”
Bizler de bulunduğumuz anda, yapmamız gereken işlere ve kişilere, dikkat versek, özen göstersek ve yapmamız gerekeni hakkıyla yapmaya odaklansak belki de saçlarından yakalarız Kairos’u. Kim bilir o zaman ne çok “An” larımız ve dolu dolu bir hayatımız olur?
Facebook Yorum
Yorum Yazın