Onlar onurlu ve savaşçı bir halktı. Küçük yaşlardan itibaren sert bir eğitime tabi tutuluyorlardı. Aldıkları eğitimin en can alıcı noktası ise; korkuyu yenmekti. Korku duygusu, doğru düşünme, doğru karar verme, eyleme geçme mekanizmasını ve dolayısıyla yaşamı felç eden bir duygu idi. Bu nedenle hayatta kalmak için, her kız ve erkek çocuk aynı eğitime tabi tutuluyordu. Bir gün yaşadıkları yerin işgal altına alınacağı haberini aldıklarında hazırlıklar başladı. Ülkenin tek girişinin en dar yerini koruyacak üç yüz cesur asker seçildi. Karşı taraf bu üç yüz cesur askerin gardını düşürmelerini sağlamak için her tür psikolojik manevrayı kullandı. Hatta düşmanın o kadar çok sayıda askere sahip olduğunu ve aynı anda ok attıklarında güneşin görünmez olduğunu bile söylettiler ulakla. Cesur askerler istifini bile bozmadı sayılarının azlığını umursamadılar, geri adım atmadılar. Verdikleri tek cevap ise muhteşemdi : “İyi o zaman biz de karanlıkta savaşırız”
Her biri birbirinden güçlü üç yüz askeri neye göre seçtiğini sorduklarında ise komutan şu yanıtı vermişti: “Eşleri en güçlü olan askerleri seçtim. Çünkü gidenler dönmediğinde halk geride kalan eşlerine bakacak ve onların güçlü duruşu sayesinde yeniden başlayacak gücü bulacak” * Ve Termopilai’de üç yüz Spartalı kahramanlık destanı yazdı. (Ateş Geçitleri-Steven Pressfıeld)
Bu muhteşem kitap Persler ve Spartalılar arasında geçen bir savaşı anlatıyor olsa da aslında hayata karşı duruş ve strateji geliştirmek için harika ipuçları veriyor Her şey yolundayken, çoğunlukla iyiyiz hepimiz. Ancak kim olduğumuz kriz anlarında ortaya çıkıyor. Ne kadar güçlüyüz?( Ayrıca gücün tanımını da yapmak gerekir) Ne kadar diğerkâmız**? Ne kadar sağduyuluyuz? Ne kadar değerlerle hareket edebiliyoruz? İşler yolunda gitmediğinde suçlayacak, ötekileştirecek birini mi arıyoruz? Öfke ve nefrete mi kapılıyoruz? Bencilce mi davranıyoruz? Ki bu son saydıklarım: ötekileştirme, suçlama, öfke, nefret, bencillik… Hepsi korkunun çocuklarıdır. İnsan düşünmeden, dilemeden edemiyor; Korkuyu yönetme eğitimimiz olsaydı kim bilir durumlara nasıl tepkiler verirdik?
Bahsettiğim örnek her ne kadar sıcak bir savaştan söz ediyor olsa da, hayatın değişen durumları da cesur olmamızı, dik durmamızı, sağduyuyu kullanmamızı, değerlerle hareket etmemizi gerektirecek ateş geçitlerine koyuyor bizi. Bizler de maruz kaldığımız farklı krizlerle; hastalık, doğal afet vb. işgal ediliyoruz. Her birimizin içinde potansiyel bir kahraman var, kriz anlarında uyanmayı bekleyen. Ateş geçitlerindeki her bir asker kendine düşen sorumluluğu yerine getirirken, bütünün parçası olarak elinden gelenin en iyisini başardı. Ardı ardına kolektif olarak maruz kaldığımız -zamanın ateş geçidinden- insan olabilmenin hakkını vererek geçme zamanı. Korkunun bizi ele geçirmesine izin vermeden, kendi sorumluluklarımızı üzerimize alarak, özenle, dikkatle, duyarlılıkla, iş birliği yapma zamanı. Korkunun çocuklarına (öfke, suçlama, bencillik, nefret, ötekileştirme, isyan, kaygı….) yer vermeden hareket etme zamanı. İnsan olduğumuz için, insanlık adına, güneşli yarınlara çıkabilmek için, önümüzü göremesek de şimdilik cesurca dik durarak “karanlıkta savaşma zamanı” Birlikte, sevgiyle, güçle….
Emel Eva Tokuyan
*Sevgili okuyucum, bu sözleri hatırımda kaldığı kadarı ile aktardım. Orijinal kitaptakiler çok daha iyidir. Eksiklik için affınızı rica ederim. Kitabı okumanızı öneririm.
** Diğerkâmlık; “başkalarının yararını da kendi yararı kadar gözetme” ya da “diğer insanlara maddi veya manevi kişisel çıkar gözetmeksizin yararlı olmaya çalışma ve ‘bencillik karşıtı hareketlerde bulunma”
Facebook Yorum
Yorum Yazın