Hani ölü toprağı serpilmiş derler ya aynen öyle, insanı ürküten hatta korkutan bir sessizlik, bir belirsizlik var. Adına ne denilir bilemiyorum, alışılmış çaresizlik mi, umutsuzluk mu önünü görememek mi, ne desek?
Sessiz film izler gibiyiz, büyük büyük şirketler batarken, kepenkler kapatılırken küçük bir ses bile çıkmıyor. Yaşadıklarımız kaderimizmiş gibi kabullenilip, hiç sorgulanmıyor. Ödenemeyen borçlar, karşılıksız çekler, tahsil edilemeyen alacaklar, düşen cirolar.
İnsanları korkuları ve sevgileri yönetir. İşlerimizi ya sevdiğimiz ya da korktuğumuz için yaparız hep. Sevgiyle yapılanlar keyif verirken, korkuyla yapılanlar üzüyor, geriyor, yoruyor insanı.
Sevgisiz toplum verimsiz çorak tarla gibidir. Sizi bilmem ama ben korkuların sevgilerin önüne geçtiğini görüyorum.
Çocukluğumu yaşadığım 50’li yılları düşünüyorum, akıllı telefonlarımız yoktu ama aklımız başımızdaydı. Dört işlemi kafadan yapardık. Akıllı arkadaşlarımız dostlarımız komşularımız vardı. O yıllarda çocuklar kaçırılmazdı. Çocuklar sevilirdi sadece, çocuklara kıyılmazdı.
Akhisar’ın Büknüş köyünden Konya’ya gitmiştim tek başıma 1958 yılında, 13 yaşında. Şimdi bu yaştaki çocukları değil, başka bir kente parka bahçeye sokağa bile göndermiyorlar tek başlarına. Neden? Sevginin yerini korku, kin ve nefret aldı da ondan.
Yüreğinizde sevgi yoksa yerini kin ve nefret doldurur. Kin ve nefret insan yüreğine yüktür. Yüreğinizden kin ve nefreti attığınızda da yerini bilin ki, sevgi doldurur. Sevgi seveni de sevileni de mutlu eder. Sevmeye niyet edin, arkası kendiliğinden gelir. Sevgiyi derinlemesine yaşamak, sevgiyi evrensel bir değer olarak algılayıp, yaşam biçimine dönüştürmek yaşamınıza anlam katacaktır bunu bilin. Bunun içindir, bırakın dünyayı sevgi yönetsin demem…
Sevmek dünyanın en güzel ve en kolay işidir. Peki, niye doyasıya sevmiyoruz? Bizi büyütenler ve yönetenler sürekli kavga ediyorlar, kavgayı yaşam biçimi haline getiriyorlar, hatta kavgayı kutsuyorlar korku kültürünü büyütüyorlar da ondan. Yazık oluyor yeni yetişen ve korku kültürüyle büyütülen çocuklara. Sevgi kültürünü, korku kültürünün yerine koyamamışız. Kural dışı her şey için bir ceza düşünülmesi ve uygulanması, yöneticilerin asık suratlı olması, annenin babanın çocuklarına sert görünmek için çaba harcaması, eşlerin birbirine, öğretmenin öğrencisine, amirin memuruna şiddet uygulaması hep korku kültüründen kaynaklanıyor. Ancak, korkutmanın da çözüm getirmediği, sürdürülmesinin mümkün olmadığı da bilinmeli. Bu böyle gitmez. Korkuyla yaşanmaz. İnsan, toplumun koyduğu kurallara, inandığı ve saygı duyup sevdiği için uymalı, verilecek cezadan korktuğu için değil. Kırmızı ışıkta sadece polis olduğu zaman değil, hiç kimsenin olmadığı zaman da durmalı. Yola tükürmemeyi, toplu bulunulan yerlerde sigara içmemeyi, ayıplanmaktan korktuğu için değil, insanları sevdiği için yapmalı.
En büyük evrensel değer, sevgi ve gelişim için çalışmaktır. Hem seveceksin, hem de gelişmeye gücünün yettiğince katkıda bulunacaksın. Hem seven, hem de toplumsal gelişmeye gücünün yettiğince katkıda bulunan insanlar çoğaldıkça, dünya daha yaşanası, insanlar daha mutlu ve gelecekten umutlu olacaktır.
Sevgi ve gelişim iki evrensel değer. Bu değerleri yücelten kendisi de yücelir. Bu değerleri yücelten hem sevilir hem de gelişir. Sevmek üzerine birazcık kafa yorsak ve insanları sevmeye çalışsak ne kaybederiz ki. Sevgiyi düşünmek için, bayramları beklemeyelim. Sevgiyi soluk almak gibi, su içmek gibi, sürekli yaşayalım.
Süresiz sınırsız koşulsuz sevgiler diliyorum.
Kin ve nefreti atın yüreğinizden, yüreğiniz sevgiyle dolsun.
Bırakın, sizi, evinizi, mahallenizi, kentinizi, ülkenizi ve de dünyayı sevgi yönetsin...
Sessiz film izler gibiyiz, büyük büyük şirketler batarken, kepenkler kapatılırken küçük bir ses bile çıkmıyor. Yaşadıklarımız kaderimizmiş gibi kabullenilip, hiç sorgulanmıyor. Ödenemeyen borçlar, karşılıksız çekler, tahsil edilemeyen alacaklar, düşen cirolar.
İnsanları korkuları ve sevgileri yönetir. İşlerimizi ya sevdiğimiz ya da korktuğumuz için yaparız hep. Sevgiyle yapılanlar keyif verirken, korkuyla yapılanlar üzüyor, geriyor, yoruyor insanı.
Sevgisiz toplum verimsiz çorak tarla gibidir. Sizi bilmem ama ben korkuların sevgilerin önüne geçtiğini görüyorum.
Çocukluğumu yaşadığım 50’li yılları düşünüyorum, akıllı telefonlarımız yoktu ama aklımız başımızdaydı. Dört işlemi kafadan yapardık. Akıllı arkadaşlarımız dostlarımız komşularımız vardı. O yıllarda çocuklar kaçırılmazdı. Çocuklar sevilirdi sadece, çocuklara kıyılmazdı.
Akhisar’ın Büknüş köyünden Konya’ya gitmiştim tek başıma 1958 yılında, 13 yaşında. Şimdi bu yaştaki çocukları değil, başka bir kente parka bahçeye sokağa bile göndermiyorlar tek başlarına. Neden? Sevginin yerini korku, kin ve nefret aldı da ondan.
Yüreğinizde sevgi yoksa yerini kin ve nefret doldurur. Kin ve nefret insan yüreğine yüktür. Yüreğinizden kin ve nefreti attığınızda da yerini bilin ki, sevgi doldurur. Sevgi seveni de sevileni de mutlu eder. Sevmeye niyet edin, arkası kendiliğinden gelir. Sevgiyi derinlemesine yaşamak, sevgiyi evrensel bir değer olarak algılayıp, yaşam biçimine dönüştürmek yaşamınıza anlam katacaktır bunu bilin. Bunun içindir, bırakın dünyayı sevgi yönetsin demem…
Sevmek dünyanın en güzel ve en kolay işidir. Peki, niye doyasıya sevmiyoruz? Bizi büyütenler ve yönetenler sürekli kavga ediyorlar, kavgayı yaşam biçimi haline getiriyorlar, hatta kavgayı kutsuyorlar korku kültürünü büyütüyorlar da ondan. Yazık oluyor yeni yetişen ve korku kültürüyle büyütülen çocuklara. Sevgi kültürünü, korku kültürünün yerine koyamamışız. Kural dışı her şey için bir ceza düşünülmesi ve uygulanması, yöneticilerin asık suratlı olması, annenin babanın çocuklarına sert görünmek için çaba harcaması, eşlerin birbirine, öğretmenin öğrencisine, amirin memuruna şiddet uygulaması hep korku kültüründen kaynaklanıyor. Ancak, korkutmanın da çözüm getirmediği, sürdürülmesinin mümkün olmadığı da bilinmeli. Bu böyle gitmez. Korkuyla yaşanmaz. İnsan, toplumun koyduğu kurallara, inandığı ve saygı duyup sevdiği için uymalı, verilecek cezadan korktuğu için değil. Kırmızı ışıkta sadece polis olduğu zaman değil, hiç kimsenin olmadığı zaman da durmalı. Yola tükürmemeyi, toplu bulunulan yerlerde sigara içmemeyi, ayıplanmaktan korktuğu için değil, insanları sevdiği için yapmalı.
En büyük evrensel değer, sevgi ve gelişim için çalışmaktır. Hem seveceksin, hem de gelişmeye gücünün yettiğince katkıda bulunacaksın. Hem seven, hem de toplumsal gelişmeye gücünün yettiğince katkıda bulunan insanlar çoğaldıkça, dünya daha yaşanası, insanlar daha mutlu ve gelecekten umutlu olacaktır.
Sevgi ve gelişim iki evrensel değer. Bu değerleri yücelten kendisi de yücelir. Bu değerleri yücelten hem sevilir hem de gelişir. Sevmek üzerine birazcık kafa yorsak ve insanları sevmeye çalışsak ne kaybederiz ki. Sevgiyi düşünmek için, bayramları beklemeyelim. Sevgiyi soluk almak gibi, su içmek gibi, sürekli yaşayalım.
Süresiz sınırsız koşulsuz sevgiler diliyorum.
Kin ve nefreti atın yüreğinizden, yüreğiniz sevgiyle dolsun.
Bırakın, sizi, evinizi, mahallenizi, kentinizi, ülkenizi ve de dünyayı sevgi yönetsin...
Facebook Yorum
Yorum Yazın