Emel Eva Tokuyan

Emel Eva Tokuyan

Mail: emeltokuyan@gmail.com

BÜYÜK AŞKA DAİR BİRKAÇ SÖZ

-Kimsin? (Adın, nereli olduğun,ünvanın, cinsiyetin, sahip oldukların seni tanımlamaya yeter mi? Bu kadar mısın? Daha derin bir şeyler var mı?)
-Nereye gidiyorsun??? Ne İçin???
-Yaşamının amacı ne? (Kazanmak mı? Neyi kazanmak? Para, Unvan, İtibar, Değer, İyilik, Sevgi, Üretkenlik...)

Doğal olarak hangi bilinç durumunda isek, dünyaya nasıl bakıyorsak yanıtlarımız da ona göre çeşitlilik gösteriyor. Stoacı filozof Marcus Aurelıus’un dediği gibi “İnsanın hayatı düşünün rengine boyanmıştır.” Nasıl bakıyorsak öyle görüyor ve anlamlandırıyoruz. İşte felsefe tam da bu noktada devreye giriyor. Hayatımızdaki en temel soruları anlamlandırıyor.

Günlük hayatımda gerekmiyorsa felsefe çalıştığımı belirtmiyorum. Ancak gerektiğinde de “Aaa ne kadar güzel” tarzı bir geri dönüt almamış olduğumu da söylemeliyim. Ama yine de umutluyum ? Ortalama tepkiler şöyle oluyor: Felsefeciler tuhaftır. Felsefe boş iştir. Çok düşünme kafayı yersin.(Ülkemizde düşünen adam heykelinin ruh ve sinir hastalıkları hastanesine konmuş olması da ayrıca manidardır).Felsefe karın doyurmaz… Felsefe karışıktır, anlaşılmaz… Tabi bu tepkileri gösterenlere hiç felsefi bir şey okudunuz mu, araştırdınız mı? Sorusunu yönelttiğimizde de ortaya şu sonuç çıkıyor. Yurdum insanı bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayı doğal bir eğilim haline getirmiş. Bilgi ile değil de zan ile hareket ediyor.
Okullarımızda pek az felsefe dersi olduğunu, ayrıca bu derslerin de felsefe tarihi anlatmaktan ibaret kaldığını göz önünde bulundurunca, istedim ki elimden geldiğince sade bir şekilde felsefe nedir, ne işe yarar? Bahsedeyim. (Elbette bu küçük yazı, bir başlangıç olsun diyedir);
Felsefe= Philo+Sophıa (İlk olarak Pitogoras kullanmış) “BİLGELİK AŞKI” demek. Bilgi önemlidir. Ama sadece bilgi, bizi entelektüel yapar, bilge yapmaz. Çoğumuz kullanırız “Bu günkü aklım olsaydı” İşte bize bunu dedirten şey bilgeliktir. Hayatımızda olaylar, durumlar yaşamışızdır, düşünmüşüzdür, analiz yapıp, tecrübe çıkarmışızdır. Artık dünkü bakış açımız farklılaşmıştır. Daha çok unsuru fark edip değerlendirme yapmışızdır ve bir dahaki sefere farklı bir tutumda olacağımıza karar vermişizdir. İşte bu bilgeliktir, olgunlaşmadır. Her açıdan olmasa da en azından o konuda bir bilgeliğe sahibiz artık.

Şöyle düşünelim; Hiç bilmediğimiz bir şehirdeyiz, elimizde bir şehir haritası olursa mı gideceğimiz yerlere daha kolay ulaşırız zaman ve enerji açısından, yoksa ille de deneye yanıla öğreneceğim diye tutturursak mı? Açıkçası yeryüzünde yeni bir şey yok. Hem doğuda hem batıda filozoflar binlerce yıldır İnsani, insanı oluşturan unsurları, doğanın temel yasalarını araştırmışlar ve bulmuşlar. İnsan nedir, nasıl mutlu olur, neden acı çeker, hakikat nedir, yaşamın amacı nedir?…O kadar sade o kadar net anlatmışlar ki eserlerinde doğayı, insanı, hayata dair her köşe başını…Okuduğumuzda evet böyle gerçekten demekten kendimizi alamıyoruz.Çünkü insan aynı.Çünkü düştüğümüz-takıldığımız yerler, dönemeçlerimiz, açmazlarımız aynı.Neden bilene danışmıyoruz ki? Çocuksu inadımız ve çok bildiğimiz zannı neden? İnsana ait şehir haritasını çıkarmış filozoflar, neden onu kullanmayıp uzun ve zahmetli yolları seçiyoruz bilmem.
Felsefe çalışmak sadece felsefi akımları ve filozoflar tarihini bilmek değildir. Felsefe en muhteşem aletimiz olan akıl ve kalp aletini kullanmaktır. Kendimize, hayatımızdaki her bir unsura, yaşadıklarımıza sorgulayan ve altındaki dinamikleri anlamak için gören gözlerle bakmaktır. Klasik filozoflar her zaman meydanlarda halkı düşünmeye, sorgulamaya, bilgilenmeye çağırmışlardır. Her birimiz sahip olduğumuz düşünme, araştırma, sorgulama, analiz ve sentez yeteneğimizi neden kullanmıyoruz? Sorgulamanın zahmetli olduğunu mu düşünüyoruz yoksa kendimizle karşılaşmaktan mı kaçınıyoruz? Esasında gerçekte kolay görünen yola saparak hayatı zorlaştırıyoruz.

Felsefe çalışırsak ne olur? Hem kalbimiz, hem aklımız büyür. Hayatımız daha mutlu, daha etkin, daha üretken hale gelir. Geçici olanla, kalıcı olanı-değerli olanla, olmayanı - yanılsamayla-gerçek olanı ayırt etme kapasitemiz gelişir. Kendimizi tanıdıkça ve anladıkça, aynı oranda yakınımızdakileri ve olayları da anlama-tanıma kapasitesi geliştiririz. İnsan tıpkı yeryüzü gibi nice cevheri içinde taşır. Felsefe çalışmak her birimizin içinde yatan değerli taşları ve madeni işleyerek günışığına çıkarma imkânı verir. Erdemler tıpkı o değerli madenler gibi potansiyel olarak her birimizde bulunurlar. Ancak çaba ve uygulama ile görünür kılınabilirler. “İnsan doğulmaz, olunur.” demiş bir filozof. Kendi doğamızda olan erdemleri ortaya çıkardığımız, işlediğimiz oranda kıymetli -insan- haline geliriz. Emek ve sebatkârlık gerektirse de sonunda varacağımız yer ve her birimiz, bu çabayı göstermeye değer. Heseıdos’un dediği gibi:
“Erdem ve üstünlükle aramıza
Alın teri koymuştur Tanrılar
Zordur, sarptır onun yolu
Ancak bir ulaşırsan o yüksek tepeye,
Kolaylaşır her şey”

Facebook Yorum

Yorum Yazın