Emel Eva Tokuyan

Emel Eva Tokuyan

Mail: emeltokuyan@gmail.com

ÇOCUKLUĞUN GÖLGE DÜŞMEMİŞ ZAMANLARINDAN

Şimdikiçocukların da bu denli şanslı olmadığını gözlemliyorum. Eski zaman

kadınıydı. Her şeyden anlayan, her işe eli yatkın, bilge. Ne yazık ki zaman

yetmedi bildiği her şeyi aktarabilmesi için. Akşam olup da dizinin dibinde
yerimizi almak için sabırsızlıkla beklerdik. Başlardı anlatmaya uzun uzun,
her bir ayrıntıyı gözümüzde canlandırarak. Bal tadında masalları en az
birkaç gün sürerdi. En heyecanlı yerinde bırakıp "uyku vakti" dediğinde,
gönülsüzce aklımızda bin bir soru uyumaya çalışırdık. Ertesi akşama kadar
çeşit çeşit olasılık kafamızın içinde dönüp dururdu. Ne çok beslemiş halk
masalları gönlümüzü, ruhumuzu. Sonra sonra anladım. Hepsi hatırımda kalmadı
elbet anlattıklarının. Ancak belki de bazılarımızın bildiği bir tanesini
paylaşarak yâd etmek istedim, çocukluğun gölge düşmemiş zamanlarını.

"Camşab yoksul bir ailenin oğluymuş. Bir gün ormanda arkadaşları ile gezmeye
çıkmışlar. Ormanın derinliklerinde su ararken bal dolu bir kuyu ile
karşılaşmışlar. Camşab gönüllü olmuş kuyuya girip balı çıkarmak için. Hemen
indirmişler kuyuya. Tüm balı yukarı yolladığında arkadaşları bırakıp
gitmişler Camşab'ı bir başına kuyuda. Paylaşmak istememişler balı onunla.
Kuyunun dibinde bir çıkış yolu arayan Camşab, minik bir ışık görmüş. Burayı
kazıp genişletirse bir çıkış yolu bulabileceğini düşünmüş. Cebindeki bıçakla
kazımaya başlayınca bir anda cennet bahçesi gibi bir yere düşmüş. Ömründe
görmediği güzellikte renklerde kokularda çiçeklerle bezeliymiş her yan.
Ortada bir havuz, havuzun kenarında tüm göz alıcı güzelliği içinde yarısı
insan, yarısı yılan bir kadın duruyormuş. Camşap şaşkınlıkla bakakalmış.
Şahmaran* onun diliyle konuşmuş : "Hoş geldin insanoğlu, bizim
misafirimizsin, korkma." demiş. Türlü ikramlarda bulunarak buraya neden ve
nasıl geldiğini anlatmasını istemiş. Camşab da anlatmış başından geçenleri.
Şahmaran " İnsanoğlu nankördür, hilekârdır. Küçük bir menfaati için, büyük
bir zarar vermeyi göze alır. Dilediğin kadar burada kalabilirsin" demiş.

Camşab güzel bahçelerde, hayatında hiç tatmadığı güzel yiyeceklerle yaşayıp
gitmiş bir zaman. Ancak ailesine duyduğu özlem ağır basınca gitmek için izin
istemiş Şahmaran'dan. Bunun üzerine Şahmaran kendisinin yerini asla
söylememesi ve asla hamama gitmemesi koşulu ile razı olmuş onu ailesine
kavuşturmaya. Şahmaran'ı gören insanoğlu hamama giderse vücudu anında
pullarla kaplanırmış. Camşab söz vermiş sırrını koruyacağına. Ailesine
kavuşan Camşab sözünü tutmuş uzun yıllar boyunca. Gel zaman git zaman,
ülkenin hükümdarı Keyhüsrev hastalanmış. Vezir hastalığın tek çaresinin
Şahmaran'ın etinden yemek olduğunu söylemiş hükümdara. Şahmaran'ın yerini
bilen kişiyi ortaya çıkarmak için tüm halk hamama gitmek zorunda kalmış.
Camşab tüm çabasına rağmen hamama gitmek zorunda kalınca tüm bedeni pullarla
kaplanmış ve Şahmaran'ı gördüğü ve yerini bildiği gerçeği ortaya çıkmış.
İşkenceye dayanamayınca hükümdarla adamlarına kuyunun yerini söylemek
zorunda kalmış. Camşab'ı gören Şahmaran " İnsanoğluna güvenmemem gerektiğini
biliyordum. Hata yaptım yine de" dedikten sonra, "Beni toprak çanakta
kaynatacaklar. İlk suyu içme, zehirlidir. Onu vezire içir. İkinci suyu sen
iç, etimi de hükümdara yedir." Demiş. Söylediklerini aynen uygulamış Camşab.
Suyu içen vezir ölmüş. Eti yiyen hükümdar iyileşip, Camşabı kendisine vezir
yapmış. Denir ki yılanlar Şahların öldüğünü bilmiyorlarmış. Eğer
öğrenirlerse tüm yeryüzünü zapt ederlermiş."

Bu masal da içindeki tatlı derslerle burada bitmiş. Gökten üç elma düşmüş
biri tüm bilge ninelerimize, biri okuyanlara, biri de zamansız geleneği
koruyan ve yaşatanların başına.




Emel Eva Tokuyan



*"Şahmaran" farsça kökenli bir kelimedir. "mara'n -meran "yılan" anlamına
gelmektedir. Yılanların Şahı , "Şahı-ı Maran" zamanla Şahmaran kelimesine
dönüşmüştür.

 

Facebook Yorum

Yorum Yazın