Nezih Varol

Nezih Varol

Mail: nezih.varol@hotmail.com

EMEK HIRSIZI = VATAN HAİNİ

“Sermayeden çalıp da emeğimi büyüteyim” diye absürt bir cümle duyamazsınız ama “Emekten çalıp da sermayemi büyüteyim” diyen çok sayıda haini işinsanı adı altında çevrenizde görebilirsiniz.

Emek hırsızlığı kişinin kişiye yaptığı bir uygulama gibi görünse de aslında daha ötesidir, kişinin Devlete karşı işlediği bir suçtur ki, adı vatan hainliği, cezası da idam olmalıdır.

Şimdi kişinin emeğini çalmanın neden vatan hainliği olduğunu size anlatacağım;

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) dolandırılıyor haberleri ben kendimi bildim bileli vardır.

SGK’nın dolandırılış biçimi direkt de oluyor, endirekt de, bazen kişiler kişileri dolandırırken de bunun SGK’ya zararı oluyor.

SGK’nın dolandırılması olaylarına örnek vermeyeceğim, çünkü o kadar çok yaşanıyor ve basında yer alıyor ki hepsi bildiğiniz, ezberlediğiniz olaylar.

Ama ben göz göre göre, üzerine basa basa, hatta bağıra bağıra hem emek sömürüsü yapan, hem de SGK gelirlerine endirekt zarar veren işverenlerin kirli tezgahından söz edeceğim!

Bu kirli tezgah yıllardır süregelen serbest piyasa koşullarında ahlaksızlık boyutuna ulaşmıştır ve kişinin sömürülmesinin yanı sıra Devletin dolandırmasının kapısını açmıştır.

Gelişmiş ülkelerde cezası büyükken ve bu konuda göz açtırılmazken, ülkemizde yetersiz, güvensiz ve şaibeli denetimlerle görmezden gelinen, üzeri kapatılan, şikayet edenin işine son verilen ve işsiz kalan kişiye de Devletin sahip çıkmadığı bir noktaya ulaşmıştır.

Emekçilerin sofrasındaki ekmekten, tüyü bitmemiş yetimin hakkından, Devlet kasasına girecek gelirden ve Türk halkının bütçesinden çalan bu dolandırıcılık olayı çözümlenmeden Türkiye her zaman geri kalmış ülkeler seviyesinde olacaktır ve bir adım ileri gidemeyecektir.

Bilindiği gibi Türkiye’de geniş emekçi kitleleri için layık görülen asgari ücret 2 bin liradır ve bu ücret tutarı üzerinden belirlenen prim işveren tarafından SGK’ya yatırılır.

Mesaiye kalan veya maaşı yüksek olan emekçiler için oran dahilinde prim miktarı daha fazla ödenir, örneğin; maaşı 3 bin lira olan bir emekçi için aradaki fark oranı kadar fazla prim ödemesi yapılır (Misalen 2 bin lira için 500 lira ise 3 bin lira için 750 lira gibi).

Tabi bizim işinsanlarımız biraz parlak zekalı olduklarından ve biraz da kar hırsıyla yanıp tutuştuklarından dünya nimetlerine esir olup kul hakkına girmeyi ve Devleti dolandrımayı günahtan saymazlar, sayanlar da haftanın 7 günü, günde 5 vakit namaz kılsalar bile temizlenmeyecek bu günahlarının iki rekatlik Cuma namazı ile affedileceğini sanırlar.

Amma ve lakin yanılırlar... Cehennem zebanilerinin onlarla oynayacağı gün gelecektir elbet... Vatana ve millete attıkları her kazığın ateşle kızdırılmış olarak münasip biçimde kendilerine döneceği, çok iyi bildikleri, fakat bir türlü okumadıkları kutsal kitapta yazmaktadır.

İşte böyle bir gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde olan işinsanlarımız asgari ücretin üzerinde maaş verdikleri emekçiler için asgari ödeme gösterir ve farkını elden öder; böylece 3 bin lira maaş verdiği bir emekçi için 2 bin lira üzerinden daha düşük prim öder ve hem emekçinin gelecekteki emeklilik maaşından hem de Devlete vereceği prim miktarından çalar.

Bununla yetinir mi? Asla. Çaldıkça çalar işinsanımız. Cuma günü namaz kılınca affedilecektir nasıl olsa! Emekçi mesaiye kalır, günde 8 saatin üzerine bir 4 saat daha çalışır, günlük kazancı artar, tabi işveren tarafından Devlete yani SGK’ya ödenecek prim de artar, ama bunu kayıt altına almayan işveren 8 saatlik prim öder, 4 saatlik mesai ücretini de elden öder.

Ha, bir de bu işverenlerin Allah, kitap tanımazı var, onlar emekçiyi olduğu gibi sigortasız çalıştırır, asgari ücretten bile düşük ücret verir, Devlete hiç prim ödemez.

Geçtiğimiz hafta Manisa’da SGK İl Müdürlüğü’nde bizzat İl Müdürü tarafından gerçekleştirilen basın toplantısına katıldım ve onların ‘Kayıt Dışı’ diye tabir ettikleri bu sorunla nasıl mücadele ettiklerini dinledim.

Mücadele denetimden ziyade toplumsal bilgilendirmeyle yapılıyormuş, İl Müdürü bu konuda gerçekten gayretli, her gün bir sivil toplum kuruluşuna, bir fabrikaya, işçi ve işveren birliklerine giderek kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması için anlatıyor da, anlatıyor.

Anlayana sivirsinek saz gelir, anlamayana davul zurna az derler, sırtını Cuma’ya dayayan işveren değil davul, kulağının dibinde top patlatsan ben bu haramı yerim diyor.

Ve yiyor da...

Bu iş anlatmayla, anlamayla olur mu bilmem, ama denetim şart.

Denetimlerin şikayet odaklı, şikayet edenin korunması sağlanarak, kayıt cihazları kullanılarak, gerekirse gizli denetmenler tarafından gerçekleşmesi gerekir.

Tabi yaptırım çok önemli, zira emeği kayıt altına almayan veya eksik alan, T.C. vatandaşını gelecekteki haklarından mahrum bırakan, Devleti yok sayan, aciz kılan, tüyü bitmemiş yetimin hakkından çalan, eğitimden, sağlıktan, gelişimden, büyümeden, istikrardan, güvenlikten mahrum bırakan şeref yoksunları vatan haini olarak cezai işlem görmelidir.

Gerçekte vatan haini olan bu insanların elini kollunu sallayarak ortalıkta dolaşmaları vatanımızın bölünmez bütünlüğü ile Milli birlik ve beraberliğimize vurulmuş en büyük darbedir.


 

 

Facebook Yorum

Yorum Yazın