Bir zamanlar Hindistan’da yaşayan ünlü bir guru varmış. Sonsuz bir bilgiye, derin bir şefkate sahipmiş. Ancak onu bu kadar ünlü yapan şey hazır olduğunda her bir öğrencisine kişiye özel verdiği mantra imiş. Bu o kadar etkiliymiş ki ölüyü bile diriltebilirmiş. Eğer öğrenci aldığı bu mantrayı özümseyerek tekrarlarsa maddi ve manevi tüm âlemlerin kapıları ona açılırmış. Bu nedenle tüccarlar, yöneticiler, soylu aileler çocuklarını bu Guru’nun yanına eğitime yollarlarmış. Öğrenciler de hocalarını dikkatle takip eder ve verilen ödevlerini çalışırlarmış.
Guru’nun okulunda Jri adında bir hizmetkâr yaşarmış. Guru, daha bebekken kapıya bırakılmış Jri’yi alıp hizmet etmesi için yetiştirmiş. Jri öğrenciler uyanmadan kahvaltıyı hazırlar, temizliği yapar, mumları yakar, ders sırasında ise bir perdenin arkasından Guru’yu dinlermiş. Dinledikçe büyülenir ve kalbinde gizli bir istek büyütürmüş. Bir gün hocasının onu fark etmesi, bağlılığının, zekâsının ve hizmetlerinin karşılığında ona da bir mantra hediye etmesini hayal edermiş. Jri, hayatta herkesin yerini bilmesinin ve görevini layıkıyla yerine getirmesinin önemini bilirmiş. Bir karar vermiş: dünyanın görüp göreceği en iyi hizmetli olmak. Guru’nun onu fark edeceğini ve hediyesini vereceğini düşünmüş. İşini daha da bir coşkuyla, dikkatle, bağlılıkla, yapmaya başlamış. Öyle ki bahçenin taşları bile ışıl ışıl parlıyor, Guru’nun ihtiyaçlarını daha o istemeden yerine getiriyormuş.
Ancak talep edilmeden her şeyi görüp tamamlayınca biz de, yaptığımız iş de bir zaman sonra görünmez olur. Guru, Jri’nin çabasını görmeden zaman geçip gidiyormuş. Jri ustasının etrafında daha çok dönmeye koşturmaya başlamış. Her dakika Jri’yi dibinde bulmak Guru’yu bunaltarak, giderek ondan rahatsız olmasına neden olmuş. Jri’nin bu ilgisi onu sinirlendirmeye başlamış. Bir gün Guru çok sevdiği eriklerden fazlaca yemiş. Jri onun bağırsaklarının bozulacağını bildiği için gece ihtiyacı olduğunda hazır olmak için Guru’nun kapısında uyumaya karar vermiş. Gece karın ağrısı ile uyanan usta kapının eşiğinde Jri’yi görünce öfkeyle “Yine Sen!” diye bağırarak tuvalete yönelmiş. Jri mutluluk gözyaşları içinde yıllardır beklediği mantrasına kavuştuğunu düşünmüş. Bahçedeki ağaç dalından bir asa yaparak gün ışımadan yollara düşmüş. Karşılaştığı her şeyi “Yine Sen” diye selamlayarak yemeden, içmeden, dinlenmeden yol almış. Zamanla uzayan saçlarına kuşlar yuva yapmış, teni toprak gibi yanıklaşmış. Her nefesinde sevgiyle mantrasını tekrarlıyor, karşılaştığı her varlıkta ilahi ışığı görüyormuş.
Bir tüccar, kasabadan geçen bir dervişden haber almış. Ölüm döşeğinde olan kızına dua etmesi için onu çağırtmış. Jri, özel bir bilgiye sahip olmadığını ama isterlerse çok bilge olan hocasından aldığı mantrayı kızı şifalandırmak için onun yanında söyleyebileceğini belirtmiş. Eve geldiğinde kızın az önce öldüğünü görmüş. Ama yine de mantrasını okumaya başlamış. Bir süre sonra kızın yüzüne renk gelmeye, soluk almaya başlamış. Tüccar sevinçle “Dile benden ne dilersen” demiş. Jri “Özel bir bilgiye sahip değilim. Bu mantrayı ustam bana verdi. Size asıl yardım eden odur. Ne verecekseniz ona verin” diyerek oradan ayrılmış.
Tüccar, sığır sürüleri, ipekler, değerli taşlar ve daha birçok kıymetli hediye ile Guru’nun kapısını çalmış. Yetiştirdiği onca öğrenciden birinin bir gün bir mucize gerçekleştireceğinden kuşkusu olmayan Guru, mütevazı bir şekilde konukları buyur etmiş. Tüccara sormuş: Acaba size zor zamanınızda yardımı dokunan öğrencimin adını söyler misiniz? Guru, Jri’nin adını duyunca uzun bir süre sessiz kalmış. Sonra bahçedeki ağaca giderek bir asa yapıp yollara düşmüş. O günden sonra Guru’yu gören olmamış.
Bu kısa hikâyeden çıkarılacak birçok sonuç var kuşkusuz. Geçen haftaki “Anahtar”* başlıklı yazımda da belirttiğim gibi bizler de zamanın gelgeçliğinden payımıza düşeni alıyoruz. Samimiyetle peşine düştüğümüz, ilgimizi ve çabamızı yönelttiğimiz odağımızda kalabilmek bizi anlamlı bir yere ulaştırabilir. Yüzeyselliğin, değişkenliğin ve çocuksu heveslerin tozunu üzerimizden silkerek anlamlı değerli bir hayat için adımlar atmamız dileğiyle…
Emel Eva Tokuyan
*Dileyenler, 03 Mart tarihli “Anahtar” adlı bir önceki yazımızı da okuyabilirler.
Facebook Yorum
Yorum Yazın