Şaşırıp kalırız sonra o küçücük şey çığ gibi büyüyüp karşımıza çıktığında. Aniden oldu deriz. Hiç beklemiyordum deriz. Hazırlıksız yakalandım deriz. Oysaki aniden, birdenbire, hazırlıksız yakalandığımız her şey demlenme süresinden geçmiştir. Biz yarı uyurgezerken büyüyüp karşımıza dikilişinde irkilmişizdir. Bir bilenin dediği gibi: “ Beklenilmeyen daima uzun bir hazırlık gerektirir.” Tüm koşullar oluşmuştur biz gözleri açık rüya görürken…
Kişisel yaşamımızda, toplumsal hayatta, tarihin devirlerinde, doğanın sistemlerinin işleyişinde bu hep böyledir. İlk çatlak ardından koca bir yıkımı getirir. Bilenleriniz vardır: “Kırık Cam Teorisini” Bilmeyenler için kısaca bahsedelim: Amerikalı suç psikologu Zimbardo 1969 yılında bir deney yapar. Plakası olmayan iki araçtan birini şehirde suç oranı yüksek ve sosyoekonomik düzeyin düşük olan bir semte, diğerini de nezih, sosyoekonomik düzeyin yüksek olduğu bir semte koyar. İlk yirmi dört saatte birinci semtteki araç tahmininiz üzere talan edilir. Nezih semtte bulunan araca hiçbir şey olmaz. Ta ki Zimbardo bir hafta sonra, iki asistanı ile gelip kelebek camını kırana kadar. Bu hareketten sonra dakikalar içinde bu nezih, eğitim seviyesi yüksek semtimizdeki kişiler hemen olaya dâhil olarak birinci semtteki araba gibi harabe haline getirirler arabayı. Bunun sonucunda Zimbardo şunu belirtir:
“İlk camın kırılmasına, ya da çevreyi kirleten ilk çöpe, ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz.”
New York Belediye Başkanı Rudy Guiliani bu teoriden ilham alarak yaptığı başarılı uygulamayı şöyle anlatır:
“Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından biri bile kırılsa, o camı hemen tamir ettirmezseniz, çok kısa sürede, oradan geçen herkes bir taş atıp, binanın tüm camlarını kırar. Ben ilk cam kırıldığında hemen tamir ettirdim. Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri, bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım.”
Yönetim uzmanlarından Michael Levine aynı teoriyi kullanarak; , “Kırık Camlar, Başarısız İşler” adlı kitabında şu ifadeyi kullanmış: “İş dünyasının kırık camları güzel bir mağazanın boyası çıkmış duvarı, ya da bir müşteri hizmetleri telefon görüşmesinde yirmi dakika boyunca tekrarlayan bir müzikle bekletildikten sonra hattın kesilmesidir. Şirket içindeki tüm süreç ve ilkeler büyük bir ciddiyetle uygulanmalıdır. “Bir kereden bir şey olmaz”, “bu seferlik de böyle olsun” gibi düşüncelere yeni hataları ve gitgide kronikleşen sorunları davet edeceği için son derece risklidir”
Her birimizin hayatı küçük bir şehir gibidir. Kendi şehrimizin düzeninden biz sorumluyuz. Kendi içimizin düzensizliğinden de… Bir filozof der ki: “Her gün kendi düşmanınız gibi dikkatli gözlerle izleyin kendinizi” nerede bir eksiğimiz, gediğimiz var? Kırık camlarımız nelerdir? Nerede bir çatlak bıraktık da o noktadan sarpasardı her şey. Merhamet maskesini giymiş tavizlerimiz, yarın yaparım diye ertelediğimiz işlerimiz düzensizliğimiz, göz yumduğumuz kendimize ve başkalarına adaletsizliğimiz, ihmal ettiğimiz sevdiklerimiz, önceliğe almadığımız hayallerimiz, içimizde koca bir çöp yığını olarak duran akla büründürdüğümüz halledemediğimiz işlerimiz, yüzleşmekten kaçındığımız her gerçeğimiz, sevgi ardına saklanmış her küçük yalan, elimizdekini kaybetmekten korktuğumuzdan alamadığımız her risk, yapmamız gerekirken yapmaktan kaçındığımız her eylem? “Aman boş ver” dediğimiz her kırık camımız harabe olarak çıkıyor karşımıza.
-Her şey nerede başlar?
-İlk kırık camda .
-Her şey nerede biter?
-İlk kırık camı onardığımızda.
Cam kırıklarımızın, can kırıklıklarına dönüşmeden fark etmemiz, gerekeni gerektiği kadar, gereken zamanda yapabilmemiz umuduyla
Emel Eva Tokuyan
Facebook Yorum
Yorum Yazın