Bu günlerde bahar her yerden umut dolu pembeler, ışık dolu sarılar, saf beyazlar, enerji dolu kırmızılar, huzur dolu yeşillerle taşıyor gri betona inat bulduğu her karış toprakta… Her bir çiçeğin, yaprağın eşsiz kokusu birbirine karışarak gökyüzüne yükseliyor. Doğa anne nasıl yaratıcı; nereden çıkıyor o kahverengi toprağın içinden onca renk, onca koku, onca zarif tasarım? Yolumu kesmiş her bir güzellikle küçük bir sohbet etmeden yürüyemiyorum sokaklarda ne bahtiyarlık….
Bu güzellikler, aklımı olağan hayatın kasvetli sıkıcılığından düşüncelerin büyülü atmosferine götürüyor. Doğa yaratıcı bir anne olmasının yanı sıra muhteşem bir öğretmen aynı zamanda. Her mevsim bir başka hayat dersini fısıldıyor söze gereksinim duymadan. Binlerce yıldır en derin derslerini bilge varlığıyla vermeye devam ediyor. Birçok doğu metninde gönlü ile bağlantı yolunu bulabilmiş bir arayıcının sadece bir çiçeğe bakarak hakikati bulduğu anlatılıyor. Ve hem doğuda hem batıda hemfikir olunan temel konu özetle şu: Hakikat insandan saklanmaz. Her şey açıkça ortadır. Ancak hazır olan gözler görür, hazır olan kulaklar duyar. Hangi kadim yol izlenirse izlensin, tüm bilginin BİR’e vardığı bir noktaya erişebilir insan.
Eskiden sayısını unuttuğum kadar çok, gözü dönmüş cehaletin yaktığı kütüphaneler vardı. Ve insanlık defalarca unuttu ve yeniden hatırlamanın yolunu yürüdü. Son birkaç yüzyıl ise bilgi yığının ve söz kalabalığının altında yitip gidiyor hakikat. Hesaplar yapan faydacı zihin o kadar çok önemsendi ve büyütüldü ki, sade ve basit hakikate körleşti gözlerimiz. Her şey birbirine karıştı, ayırt edemez olduk. Hz Ali demiş ki: “İlim bir nokta idi, onu cahiller çoğalttı”. Şimdi bu karmaşık hale getirdiğimiz yığından bir yol bulup, sade-basit-doğamıza ait olana, gidemiyoruz.
Bize, her gün kendimizi tekrarlatan kısır döngüden, bir kaçış planı lazım. Bir başka yol lazım kendimize vardıran. Dudaksız sözlere, sessiz işitmelere ihtiyacımız var. Kim bilir her birimiz bir tohum olarak hangi rengi, hangi kokuyu, hangi zarif güzelliği potansiyel olarak taşıyoruz içimizde. Uykuda tohumlar olarak, yaprak yaprak açacağımız bir toprağa ihtiyacımız var. Bu nedir? Derseniz eğer; uyananlar kadim sanatları çalışarak açmışlar bu yolu kendilerine. Kendimize yakın hissetliğimiz kadim bir yol: İkebana (Çiçek yolu) , Tai chi, klasik müzik, klasik resim, klasik heykel, hat sanatı, klasik felsefe, sumı-e, bilim, ebru… Hangisi size uygun ise… Hangisi tohumunuza verimli toprak ise…
Son zamanlarda yapılan bir araştırma her bir kişinin, ortalama vakit geçirdiği beş kişinin ortalaması olduğunu iddia ediyor. Lütfen düşünün bir gününüzü: Nelerle meşgul oluyorsunuz? Hayat enerjinizi, duygularınızı, aklınızı gözlemleyin. Mutfağınızda neler dönüyor? Bir başka kadim öğreti de der ki: En çok ne ile temas ediyor ve neyle meşgul oluyorsak ona dönüşüyoruz. Ayna nöronlarımız kopyalama konusunda iyi iş çıkarıyor. Doğa boşluk sevmediği için, biz seçmezsek, seçmediğimiz şeyler bizi işgal edecek. Şu kısacık güzel hayatımızı, bize dayatılan saçma yargılar, abartılmış kaygılar, korkular, ön yargılar işgaline bırakmayalım. Gördüğümüzün ötesinde bir güzellik, duyduğumuzun ötesinde uyumlu bir ezgi var. Kucaklayalım onu, kendi derinliklerimizdeki o harika yeri… Kendimizi sevgiyle kucakladığımızda, Hakikat de bizi kucaklamak için kollarını açmış, bekliyor olacak.
Emel Eva Tokuyan
Facebook Yorum
Yorum Yazın