Oysa bir insanın hayatının çelişkileri sığdırılmış içine. Belki de uzun sayılabilecek bu öyküde her birimize ayna tutacak zamansız ayrıntılar var. Sanatçılar sanatları ile ağlar kimi zaman. Dünyadaki karanlığın ruhlarında yarattığı gerilimi boşaltmak için heykele kaçarlar, resme, tiyatroya veya yazıya. Hepimiz için güzellikler ekerek daha katlanır kılarlar yaşadıklarımızı. Ellerinde seslerini duyuracak daha etkili bir güç yoktur. Ne yazık ki sanatlarını anlayacak kişiler değildir çektikleri acıyı yaratanlar. Ve asıl sorumluları bunu hiçbir zaman duyacak ve telafi edecek olamasalar da… Yarın ya da kim bilir ne zamana bırakılmış bir son mektup, bir veda. Görecek gözleri, duyacak kulakları, duygudaşlık yapacak derinliği olan birine bırakılmış bir hatıra olarak bırakırlar sanatlarını arkalarında.
1881 de Viyana’da gözlerini açan bebek büyüdükçe içine çekileceği savaşın, yıkımın, incelikli ruhunda açacağı derin yaralardan habersizdi. Yazacağı kitapların bir gün yakılacağından da… Altmış yıllık hayatına birçok kitap sığdırdı. Yaşadığı onca zorluktan sonra savaştan çok uzakta ve güvende olmasına rağmen çektiği acı, insanlığın şiddeti konusundaki çaresizliğin yarattığı derin umutsuzluk yüzünden 1942 yılında eşi ile birlikte el ele ölmeyi seçti. Geride birçok veda mektubu bırakmışlardı sevdiklerine. Petropolis Valisine hitaben bıraktığı not ise yaşadığı süreci en açık hali ile anlatmaktaydı:
"Kendi isteğimle ve bilinçli olarak hayattan ayrılmadan önce son bir görevi yerine getirmeye kendimi mecbur hissediyorum. Bana ve çalışmalarıma böyle iyi ve konuksever şekilde kucak açan harikulade ülke Brezilya'ya içtenlikle teşekkür etmeliyim. Her geçen gün bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim. Benim lisanımın konuşulduğu dünya bana göre mahvolduktan ve manevi yurdum Avrupa'nın kendi kendisini yok etmesinden sonra hayatımı yeni baştan kurmayı daha fazla isteyebileceğim bir yer daha yoktu.
Ama hayata 60 yaşından sonra yeni baştan başlamak için özel güçlere ihtiyaç var. Benim gücüm ise uzun yıllar süren yurtsuzluğum sırasında tükendi. Böylece ruhsal çalışması her zaman en büyük sevinci ve bireysel özgürlüğü bu dünyanın en büyük nimeti olan bu hayatı, zamanında ve dimdik sona erdirmek bana daha doğru görünüyor.
Bütün dostlarımı selamlarım! Umarım uzun gecenin ardından gelecek olan sabah kızıllığını görebilirler! Ben, çok sabırsız olan ben, onların önünden gidiyorum.”
Stefan Zweig’in ölmeden önce son yazdığı kitap olan “Satranç”* Bir gemi yolculuğu ile başlar. Bu gemide birbirinden ilginç kişilerin, yanı sıra, Dünya satranç şampiyonu Mikro Czentovic de yolculuk etmektedir. Yok, olmaya mahkûm edilen dünyayı simgeleyen insancıl, özgürlükçü Dr. B. ve ilkel, kaba, sadece denileni yapan, içgüdüsel ve kazanmaya odaklı Mikro Czentoviç satranç tahtasının başında karşı karşıya gelirler. Aslında karşı karşıya olan, farklı yaşantılardan gelmiş, birbirine taban tabana zıt, hayatı başka kıyılardan izleyen iki dünyadır. Ve kitap Zweig’in yaşamında maruz kaldığı çelişkilerin bir özetidir adeta… Görmek isteyen gözlere, duymak isteyen kulaklara…
Emel Eva Tokuyan
*Satranç, Stefan Zweig,Can Yayınları
Facebook Yorum
Yorum Yazın