Hızlı, kolay ve en iyisinin peşinden boş yere koşturulduğumuz bu zamanlara eskilerden bir hikâye anlatmak isterim. Kadim geleneğin yaşandığı her zamanda ve her mekânda benzer ustalar, benzer çıraklar ve benzer yaşam yolculukları olmuştur kuşkusuz. Arkeologlar kumların arasından eskinin hazinelerini kazıp gün ışığına çıkardığında ve geçmişin görkemine baktığımızda ve insanlık olarak bıraktığımız ayak izlerimizle karşılaştığımızda bugün değerlenir ve anlamlı bir yarın inşa etmek için güç tazelenir. Anlatacağım hikâyeden kimler kendisine ne pay çıkarır? Kuşkusuz görüş alanımız kadardır anladıklarımız. Kendi çıkarımlarımı yazmayacağım bu sefer. Sizin yorumlarınızı merakla bekliyorum. İşte hikâyemiz:
“Lio Usta yetmişine merdiven dayamış, neredeyse yürümeye başladığından beri savunma sanatlarında çalışmış bir ustaydı. Geçimini muz satarak sağlıyordu. Aynı zamanda ciddi hastalıkları olan birçok kişiyi de iyileştirmişliği vardı. Ancak iyileştirme konusunda çok seçici davranıyordu. Bazen, günlerce kapısında bekleyen hastalara bir şey yapmazken, peşine düşüp istenmediği halde iyileştirdiği kişiler olurdu. Lio Usta kişilerin karmasını gördüğü için tedavi etmesi gereken kişiyi buna göre seçerdi.
Chang arkadaşının ısrarı ile Lio Usta Dan ders almak için yanına gitti. Daha önce gördüğü hiçbir hocaya benzemiyordu. Sanki hiç yaşlanmayan, derin tecrübelerle dolu gözleri asırlar öncesinden ona bakıyordu. Kekeleyerek derdini anlattı. Usta, öğrencisini inceledi, yeteneği vardı. Peki, sabrı ve kararlılığı? Chang’a bakarak güldü. “Bu şehirde birçok kungfu ustası var. Neden ben? Ve eğer seni öğrenci olarak kabul edersem amacın ne olacak?” Chang “Kendimi savunmak ve spor yapmak için…” dedi. Lio Usta uzun bir süre sohbet etti onunla. Chang bir nevi teste tabi olduğunu düşündüğü için soruları en iyi şekilde yanıtlamaya çalıştı. En sonunda Lio Usta “Yarın saat dörtte gel. O zaman daha fazla sohbet ederiz.” Dedi.
Chang ertesi gün tam saatinde geldi. Usta nihayet yedi sularında geldi ve “Bugün bir şey yapmak için geç oldu. Neden yarın dörtte yeniden gelmiyorsun” dedi. Chang büyük bir hayal kırklığı ile oradan ayrıldı. Beş gün aynı şey tekrar etti. Chang kararlaştırılan saatte gidiyor, merdivenlerde oturup saatlerce ustayı bekliyor ve geç saatlerde gelen usta ertesi gün tekrar gelmesini söylüyordu. Altıncı gün, Usta kararlaştırılan saatte geldi. Merdivenlerde oturup, iki saat kadar sohbet ettiler. Bu durum da bir ay kadar devam etti. Chang her gün tam saatinde gidiyor ancak Usta sohbet edip onu yolluyordu. Çocuk cesaretini ve umudunu kaybetmeye başlamıştı.
Bir ayın sonunda Lio Usta “Kung fu öğrenmek çok zordur. Ağır eğitimleri vardır. Sen bunu yapabilecek yetenekte misin?” Chang heyecanla “Evettt” dedi. Usta “Çalışkan olduğunu düşünüyorsan yarın öğlen tekrar gel” diyerek yolladı onu. Chang artık Usta’nın ona her şeyi öğreteceği heyecanı ile güçlükle uyudu. Ertesi gün usta onu ilk kez eve buyur etti. Evde neredeyse hiç eşya yoktu. Lio Usta seslendi “Süpürge ve paspası al evi iyice sil süpür, evin etrafındaki yaprakları tırmıkla temizle, depolama havuzunu da kuyudan su çek doldur. Yaparsın değil mi?”diyerek çıkıp gitti. Chang, Lio Usta”nın kendisinin sabır ve kararlılığını denediğini düşündü. Usta ya öğretmesine değer bir öğrenci olduğunu göstermek için kendisinden istenen her şeyi yaptı. Beş gün daha aynı şekilde geçti. Usta ertesi gün, temizlikten sonra Chang’a kahve ikram etti sessizce birlikte içtiler. Lio Usta “Yolun aşağısında beş yüz metre uzakta bir arkadaşımın kuyusu var. Onun suyu daha güzel. Depolama havuzunu o kuyunun suyuyla doldurmanı istiyorum” dedi. Chang “Bu civardaki bütün kuyuların suyu aynı neden oradaki su?” diye sorunca Usta “Bu işi yapmak istemiyorsan gidebilirsin ama o zaman geri gelme” diyerek çıkıp gitti. Chang öfkelendi. Ama yine de kendisinden istenen şeyi yerine getirdi. Haftalar böyle geçti. En sonunda dayanamayan Chang bir gün Usta’nın karşısına dikilip “Bana kung fu öğretecek misin, öğretmeyecek misin? İki aydır buraya geliyorum, çok çalışıyorum ama sen bana tek bir hareket bile öğretmedin.” Dedi.
Usta Lio “Kung fu öğrenmek çok zordur” diyerek kahkahalar atarak evi terk etti. Chang yine her gün yaptığı temizlik işlerine girişti. Bu durumda dördüncü ayını tamamladıktan sonra Usta onunla konuştu “Şimdi görelim bakalım, yeteneğin var mı?” Usta Chang’a temel duruş olan “ata binme duruşu” pozisyonunu gösterdi ve böyle durmasını istedi. Chang’ın bir iki yerini düzelttikten sonra kapıya yöneldi. Chang “Usta bu şekilde ne kadar duracağım?” “Durabildiğin kadar uzun süre” dedi ve çıkıp gitti.
Chang’ın günlük ev temizliği, uzaktaki kuyudan su taşıma işi, saatlerce ata binme pozisyonunda duruşu iki ay kadar devam etti. Sınavlarının yedinci ayında Usta onu öğrencisi olarak kabul etmeye karar verdi. Bir gün Usta keskin bir kılıcı Chang eline tutuşturup masaya sıçradı. “Buraya çık ve bana bu kılıçla saldır. Eğer beni masadan düşürebilirsen veya kılıçla dokunabilirsen sen kazanırsın” Chang ürkmüş bir şekilde masaya çıktı. Çekinerek kılıcı uzattı. Usta Lio “Ya bana saldır, ya da evi terk et.” diye bağırınca Chang bir hamle yaptı. Ancak nereden geldiğini bile anlayamadığı bir şaplağı yüzünün ortasına yemişti. Öfke ve acıyla atağa geçti Chang. Ancak Usta hızlı bir hamleyle başının üzerinden atlayıp arkasına kondu. Chang ne yaparsa yapsın takip edemediği bir hızda Usta yer değiştiriyor her hareketi boşa çıkıyordu. Bir hayaletle savaşmak gibiydi yaşadığı. Usta hiçbir hamleyi engellememiş, direnmemiş hatta Chang’a dokunmamıştı bile. Chang Usta’nın gücünün ve bilgisinin sınırsızlığını anladı. “Usta kibrimi ve öfkemi bağışla ve beni öğrencin olarak kabul et” dedi. Usta Lio her zamanki gibi rahat görünüyordu. Hiç çaba harcamamış gibiydi. “Peki Chang. Çıraklığın bu gün başlamıştır.”*
Emel Eva Tokuyan
*Kısaltılmıştır.
Facebook Yorum
Yorum Yazın